Konferans İnsanları

 

 

Konferans İnsanları

Bilginin zehiri bünyeye bir kez yayılmaya görsün, değiştiremediğimiz gerçekler karşısındaki çaresizliğimizi, hiç durmadan yenilikleri takip etmemiz, nefes almadan öğrenip kendimizi geliştirmemiz gerekliliğini sürekli bize hatırlatarak iş dünyasında aldığımız her aksiyona acımasızca sinerek hayatımızın tadını kaçırır.

İşte böyle acılar içerisinde kıvranan iş dünyasının profesyonelleri, nam-ı diğer “Konferans İnsanları” o konferans senin, bu zirve benim, papatya toplayan kız şekişi edasıyla etkinlikten etkinliğe koşarlar.

Öğrenme zorunluğunun vermiş olduğu sıkıntı, yemekten sonra dişinizin arasına kaçan parça gibidir. Aslında çok önemli değildir. Ancak acilen bir kürdan bulmazsanız, bu küçük parça size dünyayı dar edebilir.

İlgili konferans veya zirve hakkındaki farkındalık, ya aylık dergilerdeki ilanlar, ya da iş sohbetinin arasında geçen “Olm buna mutlaka gitmek lazım. Adam Origami gurusu…” tadında tümceler sayesinde yakalanır.

Bir de yıllık olarak olmazsa olmaz gidilmesi gereken zirveler vardır. Bu zirvelere, iş dünyası tanım kümemizdeki elemanların hemen hemen hepsi gelmektedir. Adı üzerinde zirvedir bunlar, herkes bu zirvelerde buluşur, kozlarını paylaşır.

Konferans insanları cephesinde, gidilmesi düşünülen konferans veya zirve için genelde para verip bilet satın almanın ahmak olduğuna dair genel bir kanaat mevcuttur.

Konferans insanları öncelikle, etkinlik ile ilgili kendi şirketlerinde nabız yoklaması yaparlar. “Acaba bu etkinliğe beni gönderecekler mi?” sorgusu “Göndermesinler, kendileri bilirler!” söylemini döndürüyorsa süreç etkinlik sponsorlarının kim olduğunu incelemek ile devam eder.

Etkinlik sponsorlarında çalışan arkadaşlar aranır, rica minnet “Olm vardır lan sizin kontenjanınız, madara etmeyin beni, gelemezsem rezil olurum” diye davetiye talep edilir. Genelde davetiye temin edilir. Arkadaşa minnet ifadelerinde bulunulur.

Etkinlik öncesi aşılması gereken bir engel daha vardır. Etkinliğe katılmadan önce mutlaka LCV şeyhinden icazet alınması gereklidir. LCV aslında “Lütfen Cevap Veriniz” gibi salak bir söylemin kısaltması olmasına rağmen, konferans insanlarının çoğu bunun açılımını bilmemesinden ve LCV’yi özgün bir konferans teknik terimi olarak düşündüklerinden dolayı LCV de kendini şeyh olarak ilan etmiştir.

Etkinliğe gidileceği ile ilgili olarak şirketten ve rakip şirketlerden arkadaşlar mutlaka bilgilendirilir. Gelemeyenlere zihinsel olarak acınası varlık muamelesi yapılırken, söylemlerde gelememelerine ne kadar üzülündüğünü anlatan süslü cümleler hakimiyeti çoktan ele geçirmişlerdir.

Etkinlik günü en güzel takımlar giyilir, bol kartvizit, az aksesuar alınır. Etkinlik mekanına doğru yola çıkılır. Araba olsa bile genelde taksiye binilir. Çünkü ekseriyetle gidilecek mekan bir oteldir ve eğer şirket göndermemişse veya otopark ücretini karşılamıyorsa, aylık gider bütçesinde anlamsız dalgalanmalara yol açacak fırtınalara yelken açmaya gerek yoktur. Ayrıca taksi ile gelinirse “Mutlaka dönüşte birileri bırakır!” çakallığı konferans insanlarının çoğunda mevcuttur.

Konferans insanları etkinlik mekanına, taç giyme törenine girer gibi girerler. Mekan onlarındır. Patron onlardır. Az sonra kendilerine takılacak kraliyet tacının gururunu şimdiden taşımaktadırlar. Bu eda ile ilerleyip danışma masasına gelirler ve kendi adlarına basılmış kimliği alıp boyunlarına takarlar. Kimliklerini boyunlarına geçirdikten sonra anlamlı bir karizma kaybına maruz kalmışlardır. Hangi çiftlikten ve hangi cins olduklarını ifade eden kartlarla bir oraya bir buraya koşturmaya başlarlar.

Önce ortam genel olarak süzülür. Gözlerin detaylara odaklama sürecine zihinsel sorgulama süreci eşlik eder. “Kalabalık mıdır? Gelenler üst düzey midir? Yoksa muhabbete değmeyecek çömezler mi gelmişti? İkram kalitesi nasıldır? Tanıdık var mıdır?”

Tanıdık biri bulunur, hemen yanına yanaşılır. Ne kadar tanındığının bir önemi yoktur. Önemli olan mal gibi ortada kalmamaktır.

Eğer mal gibi ortada kalma ihtimali varsa, hemen ikram masalarından birine yanaşılır, “filtre kahve” alınır. Birkaç cookie alınır ve cep telefonu ile konuşmaya başlanır. Telefon ile konuşurken gözler fıldır fıldır zoom yapacağı bir tanıdık aramaktadır. Tanıdık bulunur ve telefon kapatılır. Tanıdığın yanına gidip: “Ne haber? nasılsın? işler nasıl?” muhabbetleri ile başlanır “sen neredeydin? pozisyonun neydi? ne kadarlık bütçe yönetiyorsun? Sizin şirket şunu veriyor mu?” muhabbetleri ile devam edilir. Şirketler, iş dünyası ve Türkiye kurtarılır.

Konuşma esnasında gözler yine geniş açıda hızla dönmekte, ve daha samimi bir tanıdık, ya da ilişki geliştirilmesi gerek “önemli bir şahıs” aramaktadır. Bulunduğu andan itibaren, arkadaşa “geliyorum, görüşürüz” tadında yüzeysel bir veda edilir.

Hemen hedefe doğru ilerlenir. Genellikle “önemli şahıs” hakkında yüzeysel bir bilgi mevcuttur. Fenafil şirin ama bir o kadar da cool bir ifade ile “önemli Şahıs”ın yanına gidilir, kendisinin ne kadar önemli biri olduğu, yaptıklarının takip edildiği ve takdir edildiği vurgulanır. Sonrasında kartvizit değiştokuşu yapılır. Eğer ortam müsait ise “önemli şahıs”tan bir kahve veya yemek randevusu koparılır. Ne de olsa konferans insanları, ayaküstü umuma açık ortamlarda bütün maharetlerini göstermemeleri gerektiğini “Network Insanı” abilerinden çoktan öğrenmişlerdir. “önemli şahıs”larla birebir çıkılacak maçlarda her zaman daha katma değerli performanslar sergilenebilir.

Etkinlikte konuşmacı(lar) yabancı ise genelde simultane tercüme hizmeti verilmekte, hizmetten yararlanmak isteyenlere kulaklık dağıtılmaktadır.

Kulaklık takmak “dil bilmiyor, dile hakim değil” algısı oluşturacağından, konuşulanları anlamama riskini de alarak kulaklık takmazlar. Takanlara da zavallı olarak bakarlar.

Konferans insanları, etkinlik sponsorları tarafından dağıtılan not defteri veya kaleme itibar göstermezler.

Çünkü onların Mont Blanc kalemleri ve Moleskine not defterleri zaten mevcuttur. Üzerinde sponsorun logosu olan 2 ytl lik kalemlere tamah etmezler.

Fazla not tutmazlar. Çünkü fazla not tutmak, zeki
karizmasını alaşağı eden bir durumdur. Konferans insanları genelde zeki insanlardır, fazla not tutmadan sahnedeki adamın ne dediğini zaten anlamışlardır, sadece usulen bir iki kelimeyi not olarak karizmatik defterlerine yazarlar.

Genelde konuşmacının konu hakkında hiçbirşey bilmediğine, konferansın ne kadar yüzeysel olduğuna dair sohbete dalarlar.

Soru / Cevap kısmına gelindiğinde ise soru sormaya medeni cesaretleri olmamasına rağmen soru soranları, sordukları soruları, soruş biçimlerini acımasızca eleştirler. Eleştirilerini keyifle arkadaşları ile paylaşıp, soru soranı ne kadar özgün aşağıladığına dair prim yapıp arkadaşlarından aferin beklerler.

Konferans bitiminde, konferansı verene gidilip teşekkür edilir. Az önce yüzeyselliğinden bahsedilen adamın ne kadar derin ve nitelikli konuştuğu ifade edilir.

Kartvizit değiştokuşu gerçekleştirilir ve kendisi ile sürekli iletişim içerisinde olma temennileri iletilir.

Sonra arkadaşlara doğru samimi bir gülümse gönderirken, iç sesine “Olm nasıl gittim herifi bağladım. Siz daha oralarda takılın ezik herifler. İşte benim sizden farkım! “ mesajını gönderir.

Konferans bitiminde arkadaşların daha kalabalık olduğu bir kümede … dan geçecek var mı zarfı atılır. Arkadaşları hemen oyunu okur, ama okuduğunu belli etmez ve sen nereye gideceksin diye sorarlar? Nazikçe “… ya gidiyorum. Sen nereleren geçiyorsun?” diye sorulur. Kadirşinas arkadaş, konferans insanını adresine, kapısının önüne kadar götürür. Bir sonraki konferans için sözleşirler, öpüşüp, koklaşıp ayrılırlar.

Konferanslardaki bu zımni ritüeller birkaç kişinin şuursuzluğu değil, tamamiyle bir topluluğun cinnetidir. Gerçek olmasına rağmen sanal bir dünyanın cinneti…