Spor İnsanları

Modernlik “ekonomik, politik ve kültürel değişimdeki karmaşık süreçlerle karakterize edilen, yeni tipte bir toplumun ortaya çıkması” olarak tanımlanabilir. Bir başka deyişle modernlik terimi, on yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda Batı Avrupa’da filizlenmeye başlayan, esas görünümlerine Kuzey Amerika’da rastlanılan ve o zamandan bu yana Batı dışı dünyaya yayılan ya da dayatılan bir toplum biçimine karşılık gelmektedir.

Yeni tipte bir toplumun ortaya çıktığı aşikar,  bu modernlik midir? Emin değilim.

Spor, kavramı benim küçüklüğümde ya  profesyonel, lisanslı olarak; ya da amatör, sokaklarda gönüllü olarak icra edilen bir kavramdı. Azınlıkta da olsa vücut geliştirme salonlarından çakma spor salonları mevcut idi. Günümüzde ise spor insan hayatının zaman dağılımında hatırı sayılır bir yer almaya başladı. Zaman dağılımındaki pasta payını hızla arttıran spor, aynı zamanda hitap ettiği kitleyi de hayli genişletti.

Her mahallede modern spor salonları açıldı, her nefis, hayatında en az bir kere gitmediği yıllık aboneliği tattı.

Spor insanları,  sayılarını hızla arttırarak hayatımızda daha sık karşımıza çıkmaya başladılar, hatta bizleri de onlardan biri yaptılar…

Spor insanları, gitmiş oldukları salonları itina ile seçiyorlar. Salon seçim sürecinde binlerce soru cevaplıyorlar:

Evime / işime yakın mı? Koşu bantlarında TV var mı? TV varsa yabancı kanallar var mı? (Spor yaparken yabancı TV kanalı izlemenin moderniteye katma değeri aşikar) Havuzu var mı? Havuz büyük mü? Kulvarlarla ayrılmış mı? Havuza işenince mavi boya çıkıyor mu? Mayonu kurutmak için özel makine var mı? Aletlerin sayısı yeterli mi? Yer bulunuyor mu? Otoparkı var mı? Otoparkında araç yıkanır mı? Kuaförü var mı? Masaj imkanı var mı? Manikür, pedikür  imkanı var mı? Soyunma odaları temiz mi? Sauna, buhar banyosu var mı? Dinlenme odası var mı? Dinlenme odasında horlayanlar var mı? Terli eşyaları koyacak poşet sistemi var mı? Saç düzleştirici, fön, kulak pamuğu, şampuan, havlu, peştemal, traş köpüğü, vb malzemeler mevcut mu? Gelen tipler düzgün mü?
Gibi soruların cevapları uzun check-listlerin gölgesi altında değerlendirildikten sonra salon kararı verilir. Tabiki yıllık abonelik olunur. Yıllık abone olma süreci esnasında etraftaki eş dost akraba, “şerefsizim gidecem olm” nidaları ile ikna edilir.

Salona başlanmadan önce kıyafet ve aksesuarlar gözden geçirilir. Eski ya da modası geçmiş olanlar hızlıca yenilenir. Geçmiş jenerasyonun davranış dinamiğinden miras kalan şort üzerine tshirt ile spora gitmek öteki olmak için yeter-sebep zeminini hazırlar.

Galoş ile içeri girmek önemli bir salon düsturu iken, çoğu spor insanı, “ulan şu görevli bu tarafa bakmasa da aradan galoşsuz kaynasak, ne gerek var buna şimdi” zihin antremanını yapar.

Tembel spor insanları genellikle salona giderken, spor yapacakları kıyafetleri içine giyerler. Salona girer girmez sanki salon kaçıyormuş gibi hızlıca sürece adapte olurlar. Soyunma odasında etraf süzülür, daha göbekliler görüldüğünde  zihin sahnesinde sevinç çığlıkları dans ederken, daha fit ve kaslılar görüldüğünde zihin sahnesinde matem, hüzün gözyaşlarını tetikler.

Nihayet sahaya çıkma zamanı gelir. Bazı spor insanları, süreci,  elindeki antreman kağıdına bakarak  başlatırken, daha tikky salonların spor insanları parmak izlerini ilgili  kiosklara bırakarak programlarını dijital olarak alıp başlatırlar. Antremana başlamadan önce mutlaka Foursquare evreninde check-in yapılır (check-in esnasında facebook ve twitter bağlantısı olmazsa olmazlardan).

Kardiyo aleti seçimi,  niyete göre şekillenen çok stratejik bir karar. Eğer spor insanlığı şapkasının yönünü abazalık belirliyorsa, hedefe en uygun kıza / erkeğe en yakın alet seçilir. Niyet, sadece spor yapmak ise sote bir kardiyo aleti seçiliyor, itina ile ter atma havlusu alete yerleştirilir, kulaklık alete takılır. Antreman programı seçilmeden önce izlenecek kanal belirlenir akabinde ise antreman seçilerek süreç başlar.

Koşu bandında elleri, tutma yerlerine koymak, beşten küçük bir hızla ilerlemek ve eğimi sıfır yapmak büyük ayıp olarak nitelendirilir. Eller yanda, sekizin üzerinde bir hızlı, koşu bandı hayvan gibi havaya kalkmış durumda antremana devam etmek öykünülen spor insanı olmaya adaylığın simgesi olarak gösterilir.

Koşu esnasında sağ, sol belli aralıklarla süzülür, daha iyiler ve daha kötüler gözlemlenir. Daha iyilere bok atılırken, kötülere de ezik muamelesi yapılır.

Post-kardiyo sürecinde spor insanının programına göre değişen aletli, aletsiz, ağırlıklı, esnemeli, esnemesiz hareketleri bulunur. Özellikle ağırlık çalışmaları esnasında erkekler sürekli ayna ile sürekli temasta kalmak isterler. Acaba kaslarımda bir gelişme var mı? Yağlarda erime var mı? sorularının cevapları aynalarda aranır. Aynalarda bu sorulara cevap aranırken, arada diğer çalışanlar da kesilir. Kas kitlesi yüksek olanlara hayranlıkla “Herif iyi ama, bu kadar kas da iyi değil, hoş durmuyor.”  şeklinde bok atılır. Bu adamların gazına, kaldırılamayacak ağırlıklar kaldırılmaya çalışılır, sakatlıklar meydana gelir.

Çalışmalar esnasında etraftaki bayanların düşük ağırlıklarla çalışması küçümsenir. Ağırlığı arttıran bayanlara ise “bak şuna hele” gibi abuk tepkiler verilir. Aletlerin kullanımı esnasında her zaman bayanlara öncelik verilir. Eğer bayanlar da, aletlerin çok yakınlarında ise ağırlık ve hareketin yapıldığı sayı miktarlarında  artış gözlemlenebilir.

Yoğun spor temposunun ardından havuza girmek hiç fena olmaz. Ancak yüzmeye hal kalmamıştır. Havuzun dibine çökülür, sporun yorgunluğu atılır. Akabinde ise çakma kurbağalama stili ile bir oraya bir buraya yüzülür. Yan kulvarda deviri yüksek bir şekilde yüzen varsa, hal kalmadığı için küfür edilir. Küfür ile kalmayıp, “ulan biz de biliyoruz yüzmeyi” mesajını vermek için bir iki kulaç kelebek stil benimsenir. Yan kulvardaki figür ile baş edilemeyeceği anlaşılır, havuzun jakuzi bölümüne doğru, baş önde ilerlenir. Jakuzinin tüm düğmelerine hayvanlar gibi basılır. Jakuzi’nin vermiş olduğu su basıncı ile rahatlamaya çalışılır.

Havuz faslından sonra eğer vakit varsa, sauna deneyimi denenir. Saunaya girerken terlikler dışarıda çıkarılır. Saunaya terlikle girmek, hatta basamaklara terlikle basmak büyük terbiyesizliktir. İçeride birileri varsa, girilir girilmez sauna deneyimini göstermek adına, ısıtıcının üzerine su dökülür ve buhar çıkması sağlanır. Akabinde ise yukarılarda güzel bir yer bulunup yatılır. Sauna da horlamak çok itici olduğundan yatış pozisyonuna çok dikkat edilir. Doğrudan uyku ile sonuçlanabilecek pozisyonlardan kaçınılır. Saunada horlayanlardan olma, ortaçağda cadı ilan edilmekten beterdir. Son olarak herkese sıhhatler olsun selamı verilerek sauna mekanı terk edilir

Duş deneyimine başlamadan önce kabin seçimi kritik bir süreçtir. Mümkünse en kuru, en uzak köşedeki duş seçilir. Özellikle sabah saatlerinde bu seçilen duş kabininin hiç kullanılmamış olması kuvvetle muhtemeldir.

Duş sonrasında saç kurutma makinesini göğüs kıllarına tutmak büyük kroluktur, bu konuda hassasiyet gösterilmesi gereklidir.

Dinlenme salonuna geçilir. En az iki havlunun sıcaklığı ve şefkati ile dinlenme süreci başlar. Karanlık ortamın uykuyu tetiklemesinden kaçınmak için arada sırada kendi kendine çimdik atılır. Kendi kendine çimdikle yetinmeyip birbirini çimdikleyen, birbirine pandik atanlara da sık sık rastlanır.

Giyinme sürecini müteakip ortam terk edilir. Her spor salonunda insan ötesi kutularda satılan toz ilaçlardan daha fit, daha kaslı olma amacı ile alınır. Hafif ıslak saçlarl ortam bir sonraki buluşmaya kadar terk edilir.

Spor, spor insanlarının hayatının merkezindedir. Rahat rahat yemek yiyebilmek için, daha çok çalışabilmek için, daha az uyuyabilmek için, sağlıklı bir insan olabilmek için, sportif insanlar statüsünde olabilmek için, bakımlı insan olabilmek için, modern kapitalist dünyanın bize sunduğu en faydalı paketlerden biridir.

İzlemeyenler için: Abbas Güçlü ile Genç Bakış

1 Aralık Çarşamba günü Doç.Dr. Mustafa Akgül ve Sevgili Serdar Kuzuloğlu ile birlikte yer aldığımız Abbas Güçlü ile Genç Bakış programında internet konusu irdelendi. Bizler çok eğlendik.  Buyurun sizler de buradan yakın

Bölüm 1

Bölüm 2

Bölüm 3

Bölüm 4

Bölüm 5

Bölüm 6

Bölüm 7

Bölüm 8

Bölüm 9

Bölüm 10

Bölüm 11

Bölüm 12

Bölüm 13

Business Class İnsanları

Administrative Assistant’a nam-ı diğer Sekreter’e  Gidiş – Dönüş “Okyanus Ötesi Bir Yer” bileti aldırılır. Bilet aldırılırken tercihin “Business Class” olduğu vurgulanmaz, bu  zaten İş İnsanı’na dair herkesin bildiği genel geçer bir tercihtir…

Biletler print edilmiş bir şekilde şık bir zarfta gelir. Vize hususu gündeme bile gelmez. Pasaportunda hemen hemen her ülkeye ait hatırı sayılı sürede vize barındırmak iş dünyasının olmazsa olmazlarından biridir.  İlgili ülkeden, İş İnsanı’nın kartvizitine istinaden, tarihin bir kesitini kapsayacak vize tedarik edilmiştir.  Bilet, pasaport ve otel rezervasyon çıktısı MontBlanc pasaport cüzdanına, pasaport ile samimiyetini arttıracak şekilde yerleştirilir.

“Ekonomi Class” a acı veren valiz hazırlama süreci Business Class” için keyif veren bir verimlilik ve profesyonellik deneyimidir.  Tercihen, Samsonite (mutlaka 4 tekerlekli), Louis Vuitton, Victorinox markalı valizler itina ile açılır. Tek valiz almaya gayret gösterilir. Çok  fazla valiz ile profesyonel bir iş toplantısına katılma eğilimi, iş insanlarınca hoş karşılanmaz. Açılan valize, Calvin Klein traş çantası yerleştirilir. Traş çantasının içerisinde 100ml’ten küçük şampuan, traş köpüğü, traş kremi, göz altı bakım kremi, nemlendirici, diş macunu, dış fırçası gibi makro ihtiyaçların seyahat için hazırlanmış mikro versiyonları koyulur. Okyanus ötesi uçulacağı için giderken takım elbise giyilmez, takım elbise kendisi için hazırlanmış özel deri kılıfa itina ile yerleştirilir ve havalimanına doğru valizle birlikte elde seyahat eder.

Uçuştan yaklaşık 3 saat önce havalimanına varılır. Hatırı sayılır kredi kartlarından birinin valesine araç teslim edilir. Dış Hatlar Gidiş bölümünden E Kapısı’ndan giriş yapılır. E Kapısı “Business Class” yolcular için ayrılmış özel bir kapıdır. Daha nazik ve hızlı bir güvenlik deneyimi yaşanır. Üzerinizdeki herhangi birşey öttüğü takdirde “bir daha geç” gibi bir söyleme “Business Class” yolcuları çok fazla maruz kalmazlar.

Güvenlikten geçilmiştir ve sıra vize harcı yatırıp pul almaya gelmiştir. Bir dakika, bu işlem zaten Administrative Assistant tarafından çoktan halledilmiştir. Pul itina ile pasaporta yapıştırılır. Boarding Pass’a da yapıştırılabilmektedir. Ancak İş İnsanı genellikle  Boarding Pass’a pul yapıştırmaz. Bunun temelde iki nedeni vardır. Birincisi, pasaporta ne kadar çok pul yapıştırılırsa, İş İnsanı’nın o kadar çok giriş çıkış yaptığı belli olur. Herkesin gözünde “Oha be olm adam amma girmiş çıkmış memlekete” imajı oluşur. Akabinde pasaportta yer kalmaz ve değiştirilmesi gerekir. Böylece herkesin gözünde “Oha be olm adam sürekli bir yerlere gitmiş bu kaçıncı pasaport” imajı oluşur. İkincisi ise, obsesif kompulsif kıllanmadır. Acaba Boarding Pass’ın üzerindeki pulu pasaport polisi kabul edecek midir? Acaba kaybolur mu? vs gibi soru işaretlerinden dolayı pasaporta yapıştırır.

Kontuar numarasına ekranlardan bakılmaz. Gidilen okyanus ötesi mekan için ayrılan kontuarlar genellikle aynıdır ve bu da sık uçan “Business Class” yolcuları tarafından bilinmektedir.

İlgili kontuara doğru emin adımlarla ilerlenir. Ortam süzülür. Hangisi en hızlı işlem yapıyor? Hangi sıra daha az? Aradan millete malzeme olmadan kaynayabilir miyim? gibi zihinsel söylemleri baz alan antremanlar yapılır. Genellikle en az sıra olan tercih edilir. Online Check-in sıraları genellikle az sıra olan yerlerdir. Online Check-in yaptırılmamış olunsa bile  “Aaa yaptırmıştım, sistemde gözükmüyor olmalı” gibi söylemlerle bu kontuarda işlem yaptırılabilir. İş İnsanı genellikle az valizlerle seyahat ettiği  için pek fazla valiz verme eğiliminde değildir. Ancak okyanus ötesi gibi uzak uçuşlar için bu dinamik değişebilir. Kontuar görevlisinden “lounge card” alınır.   Lounge card, Business Class Lounge’unun pasaportudur. Pasaport demişken, yavaş yavaş pasaport sırasına ilerlemekte fayda var. Business Class için ayrılmış ayrı sıraya itina ile girilir. Sırada iş dünyasından kimler var süzülür. Tanıdık var mı yok mu kontrol edilir, veritabanları taranır. Var ise hemen merhabalaşıp hızlıca ne için nereye gittiği öğrenilmeye çalışılır. Lounge’ta görüşürüz söylemi ile sıraya devam edilir. Pasaport kuyruğu, Business Class da olsa çok atraksiyon yapılabilecek bir yer olmadığı için herkes paşa paşa sırasını bekler ve gerekli işlemleri geçerek Business Lounge’a doğru ilerler.

Business Lounge’una girerken Lounge Card ilgili görevle itina verilir, akabinde hızlı ve emin adımlarla içeriye girilir. Lounge’a girildiğinde hızlı bir şekilde ortam süzülür. Tanıdık birileri var mı? Tanışmak gereken birileri var mı? Sorularının cevabı aranır. Bu arada mümkünse priz yanı boş bir yer de bakakoyulur. Eğer tanıdık ya da tanışılması gereken birileri yok ise bilgisayara ya da ipad e talim edilir. Tanıdık ya da tanışılması gereken birileri var ise kendisine yakın cenaha yerleşilir. Akabinde atıştırmalık ile birlikte gidecek içecek birşeyler alınır. Deneyim sürecinin uçak fazı da olduğu için karınlar tıka basa doldurulmaz.

Boarding zamanı gelip çatmıştır. Hızlı, emin ve özgüvenli adımlarla ilgili kapıya doğru yürünür. Kapının önüne gelindiğinde bir kenara oturup “ekonomi class” ın binişi izlenir. Racon uçağa son binmektir. Bu yüzden tüm yolcular binerken birşeyler okunur satıraralarında “ekonomi class” kesilerek analiz yapılmaya çalışılır.

Uçağa binme zamanı gelmiştir. Uçağa binerken uçuş ekibi nazik bir şekilde selamlanır. Takım elbise çantası itina ile kabin memuruna, boarding pass ile birlikte verilir. Kabin memuru da takım elbise çantasını itina ile dolaba asar.

Business Class’ta en prestijli yer A1’dir. Tüm prokotol üyeleri, VİPler, CİPler, İş İnsanları buraya oturmak için elinden geleni ardına koymazlar. Sıra arkaya yaklaştıkça statü düşmektedir. 4. 5. sıralar neredeyse adamdan sayılmazlar.

Biner binmez kabin memurunun ikram ettiği içkilerden alınır. İçkileri boşa gitmemesi gerekmektedir. Yerleştikten sonra dağıtılmamış ise hemen gazete talep edilir. Mümkünse biri konvansiyonel, biri İş İnsanı’nın dünya görüşünü ifade eden, biri de ingilizce olan en az üç adet gazete talep edilir.

Uçuş esnasında kullanılacak malzeme çantası ve terlikler teslim edildikten sonra,  ayakkabılar kontrollü bir şekilde çıkarılır ve uçuş çorapları giyilir. Terlikler duruma ve tercihe göre giyilecektir. Koltukların tuşlarına olan hakimiyet kabindeki diğer yolculardan anlamlı düzeyde farklılaştırıcı bir unsurdur. Hala bir sürü İş İnsanı kabin içi eğlence platformunun ekranını çıkarmayı bile beceremez iken bu konuda meleke kespetmiş İş İnsanı büyük beğeni ve takdir topladıkları gibi koltuk ve uçak içi eğlence platformu ile ilgili olarak kabinde kanaat önderi olurlar.

Bir taraftan kabin içi eğlence platformu ile haşır neşir olunurken bir taraftan da soğuk tabağı için gerekli hazırlıklar yapılır. Alınan soğuk tabağının tamamını yemek kişisel imaj açısından çok şık durmayacağından belli parçalar dokunulmadan bırakılır. Sıcak siparişinde kabinin tansiyonuna göre haraket edilir. Herkes et, pilav, kebab vs söylüyorsa mümkünse balık tercih edilir. İş İnsanı, verilen hangi çatal, bıçağın hangi yemek ile nasıl ve ne zaman kullanılacağı konusunda üstadtır.

Yemek faslı bittikten sonra kitap ve dergi faslı başlamaktadır. Özenle seçilmiş bir kitap (piyasada her yerde çok sık rastlayamayacağımız cinsten, tercihen ingilizce) ve dergi (monocle tadında) okuma deneyiminin ifadesinde başrol oynarlar.

Kitap ve dergi faslını müteakip koltuk ayar optimizasyon süreci ile hafif uyku moduna geçilebilir. Burada önemli olan hızlı ve kendinden emin haraketlerle koltuğu uyku konumuna getirebilmek ve battaniyeyi doğru ve etkin bir şekilde üzerine konumlandırabilmektir.

Kabin içerisinde koltuklar arasında tanışmalar, konuşmalar, koklaşmalar olabilir. Bu sürece dahil olan kişilerin pozisyon, çalıştıkları şirket, yönettikleri bütçe, sahip oldukları kurum gibi kriterlere göre dahil olunur ya da olunmaz.

İniş öncesinde okyanus ötesi ülkeye giriş için dağıtılan formlar doldurulur. Formda yer alan yanınızda ne kadar para var sorunu kabindeki diğer kişilerin nasıl cevapladığına dair zımni bir araştırma içerisine girilir. Ortalamaya göre meblağ yazılır.

İniş işlemi hissedilir, daha anons yapılmadan gerekli tertibat alınır. Uçak yere indikten sonra dağıtılan “Priority Pass” kartları ile birlikte uçak terk edilir, uçak terk edilirken kabin ekibine ve pilota teşekkür edilir.

Uçaktan iner inmez “Priority Pass” okları takip edilerek pasaport kuyruğunun acısını hissetmeden ülkeye süzülürek giriş yapılır…

Bu yazının yol açabileceği tüm sonuçları, tüm izleri acaba iyice yok edebildim mi? Acaba bu yazının hiçbir işe yaramamasını sağlayabildim, ona tüm anlam verme girişimlerini engelleyebildim mi? Sürdürülen şu Hiçliğe acaba bir katkım oldu mu?

Pazartesi

Yine buhranlı bir Pazar…

Hava da en az benim kadar arafta… Gürleyip yağmur olarak yağsam mı? Yoksa açıp insanların içini ısıtsam mı diye kararsız ve puslu…

Bu kararsızlığının alçak ve yüksek basınç dengesizliklerine yansıyan çıktısı olan rüzgar da; asice, ne yaptığını bilmeden bir oraya bir buraya gidiyor, hem insanların sıkıntılarını hem de sonbaharın kışa karşı son direnişini simgeleyen yaprakları silip süpürüyor.

Yalın tatil ortamlarında geçirdiğimiz, kelimelerin yetersiz kalacağı o tarifsiz anlardan sonra yine esaretin zincirini boynumuza takmak üzere yollara koyulduk.

Metropoller; biz, boynu zincirli köleleri, üstün çekim kuvvetleriyle mıknatıs gibi çekiyor. Çekerken de kulağımıza: “Hadi kardeşim yürrrü, yarın iş başı yapacaz. Daha eve gidecez, banyo yapacaz… Kıyafetler ayarlanacak. Toplantı notlarını gözden geçirecen, okuman gereken raporları unutma vs.. ” şeklinde fısıldıyor.

Bütün güzel tatil anıları, yola çıktığımız dakikalardan itibaren bu insafsız fısıltılarla tüketiliyor…

Halbuki onları bir dahaki tatile kadar saklamak için, hissiyat cüzdanımın en derin ceplerine itina ile yerleştirmiştim. Ancak, metropollerin evrensel çekim kuvvetinin modern temsilcileri olan kitlenmiş otobanlar, uzun feribot kuyrukları, sinyalsiz şerit değiştiren terliksi hayvanlar, vb. benim güzel tatil anılarımı çoktan tüketmeye başlamıştı bile.

Tam rahatlamıştım, huzur bulmuştum derken, huzurumun ırzına geçmek için bir grup tecavüzcü peydahlanmıştı, zihnimde…

Bir yandan bu huzur tecavüzcülerini düşünürken bir yandan da ertesi günü düşünüyordum. Yine maskelerimizi takacak, ertesi sabaha Berk Beyler, İdil Hanımlar olarak uyanıp, sabah kahvaltımızı ucuz yağlı bir poğaça ile ikame edip, iş tanımlarımızın evrensel gerekliliklerini yerine getirmeye başlayacağımızı düşünüyordum.

Yine Pazartesi sabahı…

Saat 06.00…

Çalan alarm mutluluk evreninden gerçeklik evrenine bir geçit rölü oynuyor. Olayı paralel evrenler ile daha kompleks bir hale getirmeden kalkıyorum…

Tuvalet süreci, sabah kalkma ritüelleri arasında global olarak vazgeçilmezliğini koruyor.

Metropollerde, sabah kalkma ritüellerinde önemli bir yer tutan tuvalet sürecinde foursquarede sağa sola check-in olanlara rastlanıyor.

Kıl büyütme, yönetme özgürlüğünü elinden alan traş seramonisi akabinde ciltler kadar ruhlar da tahriş oluyor.

Halet-i ruhiye müsait ise kıyafetler akşamdan özenle seçmiş, gerekli kombinasyonlar gerçekleştirilmiş  giyilmeye hazır bir durumda bekliyorlar. Ancak halet-i ruhiye müsait değilse, sabahın köründe, kör ışıkta kombin yapma çabası gerçekten acı verici bir süreç. Kör ışıkta yapılan kombin, daha önce edinilmiş pratik deneyimlerden yola çıkılarak hızlı ve özensizce yapılıyor. Bu ceketle hep bu pantalonu giyerim. Bu ceket ve pantalonu giydiğimde şu kravatı ve bu kemeri takarım. Ayakkabım da şu olur. Ortam uygunsa bu mendil de gider…  Hazır kıyafet kütüphanelerimizden devşirdiğimiz günlük kombinler,  tembellik ve salaklık iç eleştirileri ile birleşince o günü bize  rezil edebiliyorlar.

Çanta hazırlama sürecinde bilgisayar her zamanki gibi kral tahtına otururken, defter, kalemlik, telefonlar, anahtarlar çantada kendileri için önceden hazırlanmış yerlerini alıyorlar.

Saç baş derlenip toplanıyor, mümkünse el yüz ve başın ilgili kremlerle günlük münasebeti sağlanıyor.

Yaş ilerledi düzenli yutulması gereken haplar var. Aç karnına alınması gereken haplar alınıyor, kahvaltı masası ile uzaktan keşişilip kendisine bir daha görüşmemek üzere veda ediliyor. Kimisi kahvaltısız yapamaz, ancak benim gibiler de kahvaltı ile kalkar kalkmaz yüzleşmek istemiyor. Vücut uyanma sürecini tamamlayıp acıkma emarelerini göstermeye başladığında kahvaltı ihtiyacı hasıl oluyor.

Ayakkabıların son durumu nasıl? Boya ihtiyaçlarından bahsettiler mi? Bahsetmişlerse onları üzmemek gerek. Zaten bütün gün saçma sapan yollar ile uğraşıyorlar, temiz olmak onların da hakkı. Ayakkabılara da hakkını verdikten sonra ver elini sokak…

Servis bekleme mekanına doğru ilerliyoruz. Servis bekleme mekanında herkesin servis beklediğini görmek, aynı saatte aynı insanları aynı haraketleri yaparken görmek adeta zamanı durduran bir aktivite oluyor. Geç kalıp kalmadığımı yanda servis bekleyen sürekli rengarenk giyinen öğretmen ablamızdan anlıyorum. Onlar servisine biniyorlar üzerine bizim 5 dakikamız daha kalıyor. Herkes birbiri ile selamlaşıyor. Nazik ve samimi bir ortam.

Servis gelince herkes temkinli, emin ve hızlı adımlarla servise doğru yöneliyor. Hafif bir yer kapma çabası yok değil, ama nezaketten kimse bu hevesini belli etmemeye çalışıyor. Bazılarının yeri belli. Bazıları yeni gelmiş, bir yer belleme çabasında… Bazıları iki kişilik koltukta yalnız başına oturuyor, yeni biri binerken diğer tarafa dönerek çantası, ceketi, paltosu vs ile ilgileniyor. Yeni binen kişi müsait mi demediği sürece bu aktivite devam ediyor. Peki ya müsait mi denilirse? O zaman istemeyerek de olsa yana doğru kayılıyor, nefes veren bir tonlama ile buyrunnn deniyor. Servis yaz aylarında sıcak kış aylarında soğuk. Servis şöförü nedense klimayı açmayı kendine zul olarak görüyor. Yolculardan biri yüksek sesle klima konusunu gündeme getirince üfleye püfleye klima açılıyor, hemen herkes klimayı kendine göre ayarlama operasyonuna geçiyor.

Yol esnasında uyumayı tercih edenler çoğunlukta, kibar bay ve bayanların uyurken ağızlarının aldığı şekiller bireysel marka yönetimleri açısından büyük bir handikap oluşturuyor. Uyumayı tercih etmeyenler genelde radyo dinliyorlar (haberler, musiki, slow müzik vs) daha azınlıkta kalanlar ise kitap okuyanlar. İşin özünde  sorsanız herkes kitap okuyor ama malesef çantadaki kitaplar uyku karşısında dirençsiz kalıyorlar.

İş yerine gelince önemli ritüellerden biri (ya da gelmeden önce) kahvaltılık birşeyler almak. Genelde simit, açma, poğaça, kepekli sandviç tercih ediliyor. Börek alanlar azınlıkta. Alınan kahvaltılıklarla asansör sırası süreci başlıyor. Selamlaşmalar, kahvaltı davetleri, öğle yemeği davetleri, işler hakkında statü alma eylemleri asansör sıralarının vazgeçilmezleri arasında yerini alıyor.

Herkes yerlerine yerleşiyor. Farklı farklı kahvaltı timleri bir araya gelerek ortak kahvaltı sürecini deneyimliyorlar. Kahvaltı esnasında bazıları diğerlerine hizmet, bazıları da salt yiyici olarak görevlerini ifa ediyorlar. Hizmetkarlar, kahvaltı için gerekli hazırlıkları temin edip (tabak, çay, çatal, peçete, ekstra sandalye vs) salt yiyicilerin değerli geribildirimlerini dinliyorlar. (peynir eksik, peçete yok, olm bu simit bayat vs)

Kısa süren kahvaltı süreçleri günün ilk toplantısından önce yapılması gereken hazırlıklardan dolayı sonlanıyor. Herkes yerlerine… Kabaca maillere pozisyon bazlı olarak bakılıyor. Önce amirimden ve üzerinden gelen mailler,  sonra “to” da bana gelenler, bir ara müsait olduğumda da “cc” yer aldığım mailler.

Toplantı hazırlıkları tamamlanıyor, şık bir defter, şık bir kalem, şık bir kartvizitlik, dik bir yürüyüş…

Yüzyüze veya mail ortamında karşılıklı halledemediğimiz kaotik tüm süreçlerin er meydanı… Mesai doldurma platformları… Çok iş yaptığını, ne kadar meşgul olduğunu gösterebildiğin yegane aksiyonlar… Farklı departmanlardan, şirket dışındaki farklı firmalardan insanlarla sosyalleşme imkanı… Kendini ifade etme, ne kadar iyi ne kadar yetkin bir insan olduğunu gösterme ortamı… Toplantılar!… Ve gerçek mesai başlıyor….