Sektöre Veda

sektore_veda.001

Sektöre Veda

Kaya (37), bıçkın ajans başkanı. Eski kulağı kesiklerden. Sektörün illüzyonundan uzak, kendi dinamiklerini yaşayarak hatırı sayılır bir başarı elde etmiş ’gerçek’ bir figür.

Tansu (40), medya sektöründe üst düzey yönetici. Sol şeritte  ayağını gaz pedalından çekmeden, genç yaşta yükselmiş, nadir üst düzey yöneticilerden. Demlenmiş hırsların bünyesinde iz bıraktığı, ama buna rağmen nefes almaya çalışan adamlardan.

Yazının devamını oku..

Derinleşmiyorum Öyleyse Yokum

Descartes yıllar öncesinde yüksek sesle “Düşünüyorum, öyleyse varım” diye haykırdığında kafalar allak bullak olmuştu. Descartes’ın söylemi oldukça makuldü. Fakat söylemin tam tersini düşündüğümüzde, varolmadığımız, bir düş olduğumuz sonucu ortaya çıkıyor. Bu çıkarım hakkında İhsan Oktay Anar “Puslu Kıtalar Atlası” kitabında şu yorumu yapmıştı:

“Düşünen bir adamı düşünüyorum…düşündüğümü bildiğim için, ben varım…düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamında var olduğunu biliyorum…böylece o da benim kadar gercek oluyor…bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor…düşündüğünü düşündüğüm bu adamım beni düşlediğini düşünüyorum…öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor…o gerçek ben ise bir düş oluyorum…”

Var mıyız? Yok muyuz? Düş müyüz değil miyiz? Düşünüyor muyuz ki var olalım? gibi tartışmalara girmeden düşüncenin, düşünmenin ne olduğuna bir bakmak gerekiyor.

Türk Dil Kurumu’nun kara kaplı sözlüğü bize düşünceyi “Dış dünyanın insan zihnine yansıması.” olarak tanımlıyor.

Türk Dil Kurumu’nun tanımı, düşünceye dair basit ama üzerinde bir es verilerek durulması gereken bir tanım.

Dış dünyanın yansıması denildiğinde hepimizin dış dünyası, yaşamış olduğumuz deneyimler, gördüklerimiz ve düşünebildiklerimiz kapsamında kalıyor ve birbirinden farklı. Tanım içerisinde “dış dünyanın insan zihnine yansıması” ifadesinden dış dünyayı zihnimize yansıtacak bir aynaya sahip olmamız gerektiğini anlıyoruz.

Herkesin derinlik aynası, kendi filtreleri ve süzgeçleri ile şekilleniyor, ve bu süzgeçlerden geçerek dış dünya zihmize yansıyor, akabinde de düşüncelerimiz oluşuyor.


Dijital Düşünce’yi ise dijital dünyanın insan zihnine yansıması olarak tanımlayabiliriz. Dijital Düşünce’nin oluşumunda da dijital dünyayı zihnimize yansıtacak bir aynaya ihtiyaç var. 

Dijital Düşünce oluşumu da aynı şekilde herkesin kendi aynası, kendi filtreleri, dijital dünya görgüsü, süzgeçleri doğrultusunda, kendine göre şekilleniyor. 

Facebook sosyal ağ platformu “Arkadaşını Ara” sloganı ile ilk piyasaya çıktığında Recep İvedik’in kafasında “Manita bulma platformu” olarak konumlanırken, Web 2.0 girişimleri ile ilgilenen Sarp’ın kafasında “İncelenmesi gereken bir fırsat” olarak konumlandı.

İki farklı kişinin konumlandırmaları arasındaki farklılık, dış dünyayı zihinlerine yansıtan aynadaki farklılıktan kaynaklanıyor.

Malesef; ne tüketiciler, kendi aynaları hakkında; ne de pazarlama profesyonelleri, tüketicilerin aynaları hakkında derinlemesine düşünmüyorlar.

Dijital çağın, iş liderlerinin karşısına çıkarttığı en büyük meydan okumanın derin düşünce eksikliği olsa gerek.

Dijital çağın afilli plazalarındaki modern çalışma ortamlarında; tüketicilerden gelen yüzeysel düşüncelerin, verilerin altının yeterince kurcalanmadığını, araştırma verilerinin yorumlanırken farklı disiplinlerin getirdiği içgörülerden yararlanılmadığını, tüketici zihnini ilgilendirebilecek konularla ilgili, hayal gücüne dayalı bir düşünme disiplininin ziyadesiyle olmadığını görüyoruz.

Dolayısıyla, derin düşünce eksikliği, firmaların piyasayı yüzeysel algılamasına, insanların dış dünyayı yansıtan aynalarını iyi analiz edememesine, sonuç olarak da ihtiyaçları doğru tespit edememesine yol açıyor.

Doğru tespit edilememiş ihtiyaçlar için araştırma ve geliştirme faaliyetleri yürütülüyor. Üretilen yeni ürünlerin pazarlama iletişimleri de doğru tespit edilmemiş ihtiyaçlar üzerine kurgulanıyor, böylece üretilen ürünlerin, projelerin, hizmetlerin anlamlı  yüzdesi birinci yılında başarısız oluyor.

Klasik araştırma ya da klasik odak grubu anlayışının ötesine geçilmediğinde tüketiciler gerçek düşüncelerini ortaya çıkarmak için kafa yormuyorlar.

Tüketicilerin çoğu almış oldukları ürünleri markaları, özünde hangi motivasyon ile aldıklarının çok farkında değiller.

Alımlar esnasında elbette yüzeysel belli nedenleri var, bunları paylaşabiliyorlar, ancak genellikle olması gerekenleri paylaşıyorlar. Temel alım motivasyonlarının ortaya çıkarılmasına odaklanılmadığı takdirde, gerçek motivasyonları es geçiliyor.

Araştırmalar ve araştırma sonucu çıkan yorumlar fazlasıyla yüzeysel kalıyor. Yüzeysel analizler, yüzeysel bir pazarlama anlayışını beraberinde getiriyor.

Yüzeysel pazarlama anlayışının temelinde ise kısa vadeli bakış açısı yatıyor. Yalnızca bugünü ya da yakın geleceği düşünmek, derin düşünce için zihnimizde alan bırakmıyor, ya da bırakmadığına kendimizi inandırmak kolayımıza geliyor.

Eskimiş pazarlama bilgisini köpürtüp köpürtüp, dijitalleştirip, 2.0, 3.0 ekleyip kullanıyoruz.

Ancak yöntemleri sorgulamıyoruz. Psikolog Drew Westen odak grup çalışmaları ile ilgili şu yorumu yapıyor:

“İnsanlara bilinçdışı süreçlere ilişkin bilinçli sorular sorduğunuzda size kendi teorilerini sunmaktan mutlu olurlar. Ama bu teoriler çoğu zaman yanlıştır.”

Psikologlar bu yorumlar yaparken bizler hala tüketici geribildirimlerini aynen alıyor ve stratejilerimize girdi olarak kullanıyoruz.

Derin düşünebilmek için yeterli zamanı bulamıyoruz. Derin düşünebilmek adına yeterli zaman konusunda gerçek bir yönetici desteğini de arkamızda hissedemiyoruz.

Değişim kavramı bizi ürkütüyor, metatesiofobi oluşturuyor. 

Genel olarak kurumdaki herkes gibi düşünmenin dayanılmaz cazibesine kendimizi bırakıyoruz. Dolayısıyla genel kaide ne ise biz de hemen genel kaideye uyum sağlıyoruz.

Tüketiciler nezdinde yüzeysel farklılıkları ortaya çıkarmanın cazibesine kapılıyoruz.

Farklılıkları vurgulamak bizi yüzeysel konulara yönlendiriyor, tüketici davranışlarına ilişkin önemli dürtülerle ilgili içgörüleri gözden kaçırmamıza yol açıyor. Benzerliklere odaklanmak ise bizi ayrım yaparken kullandığımız temel varsayımları eleştiri süzgecinden geçirmeye zorluyor. Ayrımların kökü ortak yanlarda olduğundan doğru içgörüleri yakalamak için benzerliklere odaklanmanın her daim başarılı bir çözüm olduğunu unutuyoruz.

Kurumlar bünyelerine çalışanlarını derin düşünmeye sevk edecek anlamlı ödüllendirme sistemleri bulundurmuyorlar.

Çalışanlar da derin düşünmenin o anda yaptıklarından ne kadar farklı olduğunu bilmiyorlarsa, ya da kurumlarında gerçekten de derin düşünen iyi işler çıkaran adamların ödüllendirilmediklerini görüyorlarsa, neden derin düşünsünler ki?

Dijital çağda elimizin altında tonlarca araştırma, tonlarca istatistik bulunuyor. Her yerden her şekilde geribildirimler topluyoruz. Ancak yalnız söylenenlere odaklandığımız sürece her daim düşüncemizde bir eksiklik olacaktır. Yaklaşımımız yüzeysel olacaktır.

Oysaki modern dünyanın pazarlamasında savaşların en derin düzeylerde yapıldığını, derinlerde kazanıldığını ya da kaybedildiğini hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor.

Düşündüğünüz kadar varsınız!

Viral İnsanları

Hayata viral lenslerle bakan insanlar…

Pazarlama dünyası ile viral kavramları uzun bir süredir çıkıyorlar. Ancak ilişkilerinde çalkantılar eksik olmuyor. Zaman zaman pazarlama, viralin marjinal yaklaşımlarından rahatsız olurken, zaman zaman da viral, pazarlamayı eski kafalı olmakla suçluyor. İlişkinin final sahnesinde mutlu son var mıdır? Bilinmez.. Bilinen şey şu ki, modern pazarlama iletişiminde viralin hatırı sayılır ve havalı bir konumu var. Hatırı sayılır konumundan dolayı, viral ile uğraşmak, viral film çekmek / çektirmek, viral kampanya yapmak:

 “Bizim viral, sizin virale kor.”,

“En iyi Sevgililer Günü virali bizim”,

“En iyi Anneler Günü Virali Hamit’lerin”,

“Sizin viral kaç görüntülenme aldı?”

“Hiç seed etmeden organik olarak hayvan gibi görüntülenme aldık. Seed ederek ebem de o kadar görüntülenme alır.”

“Bizim viral Mashable’da çıktı.”

“Youtube’ta ana sayfaya bi girdim organik olarak Ecesu’ların virali gördüm.”,

“Bu iş kesin viral, gaza gelmeyin. Sazanlık yapıp atlamayın”,

“Bu sene mutlaka güzel bir viral yapmamız gerekiyor”

“O kadar iyi bir viral oldu ki, TV’de de yayınlayabiliriz”

“Bi viral yapalım. Haber kanallarında çıksın. Gazeteler organik olarak haber yapsın”

“Flashmob gerçekten çok ilgi çekiyor.”

“Recep, Hakkı, Hasan. Ne kadar kedi, kopek, bebek videosu varsa indirin. Bakalım, inceleyelim. Çekeceğimiz viralde hangisini nasıl kullanacağımıza karar verelim.”

“Tüketiciye ‘Yok artık anasının nikahı’ dedirtecek bir piçliğe ihtiyacımız var.”

“X makinesi yapalım tüketici düğmeye basınca şakalar komiklikler olsun. Wow efektini çekelim, viral olarak yayılır. ”

“İçerik yeterince iyi ise seed etmeye gerek yok. Zaten yayılır.”

“Yapacağımız şakada tabiki halktan insanlar olacak ama cast kullanmazsak videoyu kurtaramayız.”

“Fırlama sözlerle bezenmiş güzel bir şarkı yapar ve havalı bir klip çekersek oradan yürürüz.”

“Hacı bizim virali gördün mü? Süper di mi. Bi tweet atsana. En kötü ben paylaştım. Onu retweetle”

“Bizim viral bu sene, x, y, z yarışmalarında k,l,m ödüllerini aldı. Herkese kapak olsun.”

“Insight’ı doğru bir hype ile birleştirdin mi yürücen aga…”

gibi söylemler pazarlama ekosisteminde daha yüksek frekans ile karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla viral çekmek, yaymak, ölçmek vs gibi konulara dair kesilen ahkamlar pazarlama ekosisteminde ziyadesiyle değer buluyor.

Peki Nedir Bir Viral Kampanyayı Başarılı Kılan?

Markanın hedef kitlesine uyan doğru bir iç görüye dayanması.

  • Doğru içgörü üzerine kurgulanmış başarılı bir hikaye anlatılması.
  • Hikaye oluşturulurken ve anlatılırken:

     Hikayenin başında bir problem olması

     Hikayenin kahramanının olması

     Hikayenin geçtiği bir ortam / mekan olması

     Hikayenin marka hedef kitlesi ile kimya uyumu olması

     Hikayesenin sade olması

     Hikayenin samimi bir dilde anlatılması

     Hikayenin doğası gereği yayılabilir olması

     Hikayenin marka DNA’sı ve stratejisi ile bağlantılı olması

     Hikayenin mutlaka bir sonu olması

  •  
  • Offline ya da online bilinen bir hype ile paslaşması ve aşinalık yaratması
  • Organik yayılımın nefesinin düşeyazdığı anda hedef kitleye uygun mecralarda seed edilmesi

Viral kampanyaların pazarlama iletişimindeki yerinin ve öneminin hızla arttığı aşikar. Bu süreçte en  kritik olan husus, entegre akan pazarlama iletişim sürecinde gerçekten bir virale ihtiyaç var mı? (içerik ve hedef kitle ile etkileşim planlaması açısından) Varsa viralin entegre pazarlama iletişimindeki rolu nedir? Viralden beklenen hedef nedir? Beklenen hedefi nasıl ölçümlüyoruz? Gibi soruların süreç başlamadan once cevaplarının verilmesi, ilgili paydaşlarla mutabık kalınması ve akabinde aksiyon alınması.

In Professus

Yeni yılın ilk günleri… Levent-Maslak yerleşkesinde, yağmur damlalarının göz yaşlarına karıştığı plazalar, bir sabahı daha karşılıyor. Soyunun tükenmesi ile ilgili herhangi bir tehlike söz konusu olmayan,  nev-i şahsına münhasır canlı türü, ağırlığına yakışır heybetteki bir sığınakta ‘Plaza’da barınıyor. Latince kökeniyle In Professus = Profesyonel

Profesyonel, yaşadığı plaza ekosistemin sınırlarını aşan bir hayat tarzının kurallarıyla oturup kalkıyor, besleniyor, yaşıyor, geziyor, seviyor, ve nefret ediyor; dolayısıyla profesyonelin habitatı plaza sınırlarını fazlasıyla aşıyor.

Profesyonelin hayatı bir alışkanlıklar bütünü olarak güneşin doğup battığı tüm topraklar ve coğrafyalar boyunca akıp gidiyor; bu akışkan gerçeklik para kazanmak ve hayatı devam ettirmek gibi temel ve sıradan bir faaliyetin ötesinde bir kimlik kazanarak kendisini gerçekleştirenler için bağımsızlığını ilan ediyor.

“Güneşin batmadığı imparatorluk” ise yalnızca isim değiştiriyor, güneşin üzerine doğduğu her coğrafyaya uzanan devasa bir habitatın asil üyeleri olan profesyoneller din, dil, ırk veya herhangi bir mensubiyetin kabullerine takılmaksızın yeni bir ulus meydana getiriyor.

Bu habitatın üyeleri coğrafi sınırları olmayan “Multinational” bir ülkenin  vatandaşları olarak güneşin doğduğu tüm topraklara dikilen plaza ekosistemleri içinde, kendilerini fiziken besleyen Starbucks gibi mekanlardan, bir profesyonel olarak yaşayakalmalarını sağlayan Mug, BlackBerry, Badge, Moleskine  gibi araç gerecin eşliğinde üyesi oldukları kimliğin hükümranlığına güç katıyorlar.

Dünyayı avucunun içine almak, sınırları tanımamak ve masanın hep kazanan tarafında olmak ise bazı bedelleri beraberinde getiriyor. Plaza ekosistemlerinin tüm dünya coğrafyasını kuşatarak oluşan habitatında yaşayaduran profesyonel, duygularını ve ilişkilerini de bu formda yaşıyor, bir anlamda asla bu üst kimliğin dışında yaşayamaz hale geliyor. Geleneksel ulus devletlerin vatandaşları nasıl aynı tarihi ve yaşam alışkanlıklarını topluluklar olarak taşıyorlarsa, profesyoneller de bu davranış kalıbının zamanın ruhuna uygun, hızlı, akışkan ve tabii ki daha mekanik bir uyarlamasını yaşıyorlar.

Ekosistemlerinde havalı iş kavramlarını, ürün ve hizmetleri; fiyakalı metodolijilerin ışığı altında pişirilmiş stratejiler ile özgün ve süslü mesajlarla paketleyerek sunma, aksiyon alma gayretinde iken modern profesyonel dünyanın kavramsal sanrıları tarafından kendisi paketlenmiş ve farkındalık alıcı ayarları ile oynanmış insanlar olarak hayatlarına devam ediyorlar.

Farkındalığı ölmüş veya ölmek üzere olan diğer profesyonellerle beslenen profesyonel, yiyecek bulmak için düzenli olarak Kanyon ile Zorlu Center arasında mekik dokuyor. 340 dereceye varan görüş açısıyla, “Meet and Greet”leri gözünden kaçırması neredeyse olanaksız.

An itibariyle yalnızca yiyecek aramakla meşgul olmayan profesyoneller, kur döneminin başlamasıyla birlikte önemli bir işe girişiyor: “Network Geliştirmek”

Profesyonel iş dünyasının asma bahçelerinde üzüm yiyebilmek için; iyi bir kulübün üyesi olup, doğru anahtarları doğru zamanlarda alıp, aldığın anahtarlarla doğru kapıları açıp üst seviyelere çıkmak, aşağıdan gelen doğru adaylara da anahtar dağıtmak gerekiyor. Bu uğurda gidilmesi gereken yolun, alınması gereken aksiyonların detaylı açıklaması profesyonellerin başuçlarından eksik etmedikleri kişisel gelişim kitaplarında yer alıyor.

Sürekli cilalamak zorunda oldukları kartvizit odaklı itibarları yüzünden, akıllarını parçalara bölüyor ve öyle yönetiyorlar. Ancak zamanla her parça bağımsızlığını kazanıyor ve merkezi sinir sistemlerini iflas ettiriyor.

Birbiri ile çelişen akıl parçaları tarafından paylaşılmış ruhsal dünyaları dünya adındaki gezegenden milyonlarca ışık yılı uzakta olan alkış evreninde yer alıyor.

“Profesyonel”, gerçekliğin peşinde koşan son avcı ve onu yakıp yıkan yağmacı gibi konumlanıyor. Profesyonellik, bizzat gerçeklik tarafından bir tür bulaşıcı ve yok edici unsur şeklinde salgılanıyor.

“Profesyonel Gerçeklik”, gerçeklikle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor.

“Profesyonel Gerçeklik” ekosisteminin paydaşları cenaze namazlarında kendilerini musalla taşında gözlemleyerek, gerçek bedenlerini gömmüş ve hocanın “El Fatiha”  söylemini müteakip kendilerine  birer “Profesyonel Beden” bulmuşlardır.

Buldukları profesyonel bedenin yaptığı her haraket;  planlı, programlı,  hedef odaklı ve profesyoneldir. Profesyonel bedenler, daha fazla  ilgi, daha fazla prim, daha yüksek kariyer basamakları, daha fazla refah düzeyi ve daha yüksek bir statü için profesyonel terler dökerler. İşbu profesyonel terlerin ikliminde sanal ve gerçeklik arasında ruhlarını kıstırmış, kontrol merkezini kaptırmış profesyonel bedenlerin hikayeleriyle devam edeceğiz… 

19.01.2014 Tarihinde Radikal’de Yayımlanmıştır 

Kuaför İnsanları

Kuaför İnsanları, makas darbeleri ile imajları tazeleyen insanlar…

Profesyonel hayatın bükmüş olduğu ruhunu; çokomel kağıdı gibi düzleştirecek, hüzünlerini sarkastik bir ağızda çiğnenmiş sakız konumuna getirecek yegane insanlardır Kuaför İnsanları.

 

 

Bünyesinde, birçok sıradışı hikayeye sahip aktörü ve dudak ısırtan deneyimleri barındıran kuaför mekanları, modern dünyanın hikaye anlatıcılarının yıldızlarının parladığı sahnelerdir.

Post-modern şehir hayatında, erkek ve kadınların bireysel bakımları için gittikleri mekanlar; kuaför, güzellik merkezi, saç tasarım merkezi, kıl bakım onarım merkezi, hüzünleri şampuan ile yıkama merkezi, eski sevgiliyi fön makinasının sesinde unutma merkezi, pre-lansman merkezi, gibi çeşitli isimlerle anılmaktadırlar.

Erkeklerlerin gitmiş olduğu mekanlardan berber ile kuaför kavramları çok iç içe gözükse de aralarında ince ayrımlar mevcuttur. Yıllardır toplumumuzun en çok tartıştığı konuların başında gelen, toplumun kanayan yarası olmuş berber ve kuaför kavramlarının net bir şekilde tanımlanması hususu, şüphesiz çok önemlidir. Peki berber ve kuaför kavramları hangi noktalarda farklılaşır?

Yazının devamını oku..