Kültür’e Dair I

 

Kültür’e Dair I  

1919’da, 20 yaşında bir Fransız genç,  İstanbul’da altı ayını geçiriyor. Beyoğlu’nda oturuyor, tarihi yarımadayı geziyor. Oradan ayrılırken bindiği vapurda defterine şunları not ediyor:

“Dünyanın eşsiz güzellikteki bu latif, yumuşak yüksekliklerle, yumuşak alçaklıkların birbirini takip ettiği, bu müstesna güzellikteki topografya üzerine Türkler, bunların yüksek noktalarına yerleştirdikleri abidelerle, muhteşem camilerle, Allah’ın yarattığı tabiata müthiş güzellikler ilave ederek, onu erişilmez bir güzellikler dünyasına kalbetmişler” diyor.

Ondan sonra vapur biraz ilerliyor. Tahmin ediyorum ki, Ahırkapı açıklarında, Ayasofya ile Sultanahmet’i görüyor.

“Az meyilli çatıların saçaklarının gölgeleri altında koyu, mor renkli, cumbalı evlerin pencerelerinin tezyin ettiği mimari ve koyu yeşil renkli ağaçlarla oluşan şehir dokusu, bu büyük abidelerin kaidelerinden denize kadar sarkıtılmış muhteşem bir İran halısını hatırlatıyor” diyor.

Bunu söyleyen kişi, modern mimarlığı kurucusu Le Corbusier.

Seyahatinin son noktası İstanbul.  Geçerken Bankanlardaki Türk şehirlerini görüyor.  Oralarda herhangi eve bakıldığı zaman; bahçe evin altına devam eder ve onun üzerindeki kat da yaşama alanıdır.

En üst kat, yatak odalarının bulunduğu yerdir. Ev böylece, aslında direkler tarafından taşınan, altı boş olan bir yapıdır.

Le Corbusier İstanbul seyahatinden sonra 1925’teki modern mimarlar kongresinde, “evler toprağa oturmamalıdır, topraktan yükseltilmiş olmalıdır, kolonlarla taşınmalıdır” diye bir öneri getiriyor.

O kongrede bütün bunlar kabul ediliyor. Şimdi bütün dünyada, kolonlar üzerine inşa edilen binanın Le Corbusier’in icadı olduğu sanılıyor.

Konfüçyüs: “Eskilerin büyük bilgisi kaybolduğundan beri, insanlık çok büyük ıstıraplar ve felaketler yaşıyor. İnsanlığı, yaşadığı bu ıstıraplardan ve felaketlerden kurtarabilmek için eskilerin büyük bilgisini yeniden ihya etmeye teşebbüs ettim”


Kaynak: Cansever, Turgut; “Türkiye Söyleşileri 2: Kültür”, Eylül 2007, Küre Yayınları