‘İstila’; yalnızlık, anlam arayışı, tüketim çılgınlığı, başarı hırsı gibi, hepimizin kafasını deli gibi meşgul eden konular üzerine yazılmış bir başucu kitabı. Ama sadece teşhisi koymuyor; okuyucuya bir reçete, bir yol haritası da sunuyor…
Reçete bana sert ve iddialı geliyor. Buradaki mevzular o kadar büyük mevzular ki 10 maddelik reçetelerle çözülmesi mümkün değil. Reçete hissi veren unsurlar ancak okuyucuda bir kıymık olur; sizi rahatsız eder ve siz bir yola çıkmaya niyet edersiniz. O yolun kendisi de sizin haritanız, çözümünüz, hikayeniz olur ve belki dönüşümünüze bir yol açar.
Ben bunu kendimde de etrafımda da sık görüyorum. Her şeyde bir sır, bir reçete arıyoruz…
Çünkü hızlı sonuç almak istiyoruz. Ben buna “Madde bağımlılığı” diyorum ama bunun farkında olmak zaten bir yola çıkmaktır. Bu biraz bizim coğrafyamızla, kültürümüzle de ilgili. Biz millet olarak hareketi seviyoruz, sabırsızız. Sabırsız olduğumuz için de hemen sonuca ulaşmak istiyoruz.
Siz vardınız mı, yolda mısınız?
Ben hep yoldayım…
Peki, bu konulara kafa yormaya, bunlarla dertlenmeye ne zaman başladınız? Ya da hep mi dertliydiniz?
Ben hep dertliydim! (Gülüyor) Profesyonel hayatın içindeyken de pazarlamanın içindeyken de odağımda hep insan vardı. İnsan nasıl davranır? Ne hisseder? Travması nedir? Oradan nasıl çıkar? Her zaman bunları içselleştirme çabasındaydım. İşin haricinde de küçük yaştan beri okuma yazma derdim hep vardı.
Okumayı da sadece kitap okuma olarak almıyorum. İnsanı okuma ve anlama derdim vardı. Ama sizin onu anlayacak kapasiteniz zamanla gelişiyor. Yaşadıklarınızla onlar sizin görgünüz oluyor. “Şu oldu ve hayatım, sorguladığım meseleler kesin bir şekilde değişti” diyeceğim bir şey yok. O bende daha yavaş işleyen bir süreç oldu.
Yazının devamını oku..