"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kategori: @Dem

Nefes alabilmek için kelimeleri demlediğim yazıların  derlendiği mekandasınız.

Kana Kan 2

Kana Kan 2

20.15: Pazartesi,
Etiler, İstanbul

Kana Kan 2

Buse: ‘Hocam kusura bakmayın. 15 dakika geciktim. Kesinlikle hiç adetim değil biliyorsunuz. Ama gerçekten deli gibi bir trafik vardı.’

İsmail: ‘Sıkıntı yok, ısının başlayalım.’


20 dakika hızlı tempoda ısınan Buse artık hazırdı.


İsmail:
‘Hadi başlıyoruz. Hazır mısın?’

Buse: ‘Olmaz mıyım? Pazartesi iş üzerimden geçti zaten, şimdi sıra bende’

İsmail: ‘Yumruk tekniklerimizi biraz daha geliştirmemiz lazım. Straight Punch’ınız iyi ama Hook Punch’ınızı biraz daha geliştirmemiz lazım’

Buse: Aslında ben kendimi Hook Punch’ta da confident hissediyorum ama sonuçta öyle diyorsanız öyledir. Uzman sizsiniz!’


Buse (34), çok uluslu bir şirkette pazarlama direktörü.  Bekar ve alımlı; ancak erkeklerin yanaşmaktan tırstığı cinslerden.

Kana Kan

Kana Kan
Kana Kan
11.45: Çarşamba, Maslak, İstanbul

Berk: ‘Saat kaç?’

Emre: ‘11.45’

Berk: ‘Hayvan gibi acıktım. Erken çıkalım mı yemeğe?’

Emre: ‘Ekiple çıkacaktık. Ama yine de bir sorayım, gelirler ise hep beraber gidebiliriz.’

Berk: ‘OK’

Emre: ‘Hadi gidelim. Ekip ile de orada buluşuruz.’  

* * *

Az Popüler Yazardan İmza Günleri

Arafta kalmış bünyesindeki amansız yangınları, sarkastik tekniklerle söndürememiş; hüzünlerini geçmişine, umutlarını kelimelere emanet etmiş kişidir yazar.

Kimisi dünyayı değiştirmek, kimisi kendini geliştirmek, kimisi de yaralarına pansuman olsun diye yazar.

Popüler olanları çok havalıdır. Auraları 34 ila 45 mt arasında değişir. Yazdığı her kelimeyi okur okumaz; değişmeye, gelişmeye, hissetmeye başlarsın. Tanışmak için can atarsın. Her kitabını, hayat hikayesini, tuvalete hangi ayakla girdiğini ezbere bilirsin. Her aktivitesine katılır, kelimeleriyle aranda kurduğun sanal bağın fiziksel dünyada izdüşümünü kovalarsın.

Az popüler yazarlar ise; kendi köşelerinde sessiz sakin takılan, hiç bir zaman geniş hedef kitlelere ulaşmayacak olan ama kendi hedef kitlesi nezdinde derinlemesine takip edilen bireylerdir. Auraları kendine kadar olup, anlamlarını yansıttıkları kelimelerin haricinde pek tanınmazlar.
Az popüler yazarlar kitaplarını çıkardıkları andan itibaren bazı dram ve eziklikleri deneyimlerler:

Ali ile Ayşe

İstanbul’a gelmiş on binlerce öğrenciden bir tanesi de bizim Ali idi. Bizim Ali diyorum. Aynı topraktandık. İkimiz de Ege’li idik. Köyümüzün ismini veremeyeceğim çünkü hikayenin doğru olan ve köydeki arkadaşlar tarafından bilinmeyen çok kısmı var. Sonrasında ortalığın karışmasını istemem.

Ali Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyordu. Ben ise Marmara Üniversite’ni kazanmıştım. Son sınıfa geldiğinde iki üç arkadaşı ile Hisarüstü’nde bir eve çıktı. Son senenin keyfi ile Güney’de muhabbetler, uzun geceler; keyfini çıkartıyordu. Arada beni de çağırdıklarında iki bira, soslu fıstık muhabbete katılıyordum. Çok samimi olmasak da biraraya geldiğimizde köyden, eskilerden iki üç kelime ediyorduk.

Ali ilginç adamdı. Hayatının aşkını arama konusunda takıntıları vardı. Bir gün kendisinin karşısına hayatının aşkının çıkacağına inanıyor ve her hoşlandığı kıza o gözle bakıp ilişkide çok hızlı bir şekilde konuyu evliliğe getiriyor veya ters giden birşey olduğu anda ilişkiyi bitiriyordu.

Ali’nin bundan sonra anlatacağım hikayesinde “Nasıl ve nereden biliyorsun bu hikayeyi” diye sormayın ama çok keyifli bir devam gelmiyor. Bu yüzden okuyup okumama kararını size bırakıyorum.

Aralık Pavyon

Çok sevdiğim yetenekli dostum Sevgili Korhan Erçin’in beğeniceğinizi düşündüğüm güzel bir hikayesini paylaşmak istedim.

“Cemil’imiz nemli bir İzmir akşamında Çankaya civarında adını burada bahsedemeyeceğimiz bir kamu bankasından kapanışlarını yapıp çıkmıştı. Şube müdürü ile muhabbeti iyi olmasına iyiydi ama okulu bitirirken klasik her gencin hayalindeki “yönetici olurum, güzel bir evlilik ve akla gelebilecek tüm hayallerin peşinden sürüklenme heyecanı” azalmış artık standart süreçleri içinde yaşayan bir insan olmuştu. Yine her iş çıkış akşamı olduğu gibi 28 yıldır aynı çatı altında yaşadığı annesi ve babası ile beraber oturduğu evine doğru ilerledi Cemil. Kravatı gevşetti. Liseli gençlerin okul çıkışı kravat seviyesine getirdi. Yaş biraz daha küçük olsa aslında bebeksi suratı ile liseli diyecek kızlar çıkabilir ama bu Cemil’in hoşuna gider mi veya takılacağı bir mevzu mu olur onu bilemem. Şubede geçen 6 yılını düşündü. Ne katmıştı kendisine, mutlu mudur? Gider gelir kafası. Aslında kafasını neye takacağını veya vereceğini de bilemedi Cemil. Eve gitmek, gitmemek. Alsancak Kordon’a gideyim dedi sonra. Orada 1-2 telefon, lise veya üniversite tayfasından 2-3 arkadaş; 1 tepsi midye kapatıp 2-3 bira ile kafayı uyuşturup bu geceyi de kurtarırız dedi. Ayaklar Çankaya – Basmane düzleminden Fuar kapısına dönmüşken Cemil’in aklına şeytan girdi. Daha önce gitmediğim bir yere gideyim diye düşündü. Psikolog vs birine gitmeyi hep düşünüp klasik Türk erkeği gururu ile gitmemişti. Buna benzer ne var diye düşündüğünde her zaman Çankaya’dan Basmane’ye geldiğinde cadde üzerindeki pavyonlar aklına gelmişti. “Buradaki kızlar ne de olsa dert dinleyip öğüt veriyorlar” diye düşündü Cemil. Psikologlar alınmasın, bu Cemil’in fikri yoksa böyle bir iddaamız yok. Cemil için 2-3 derdini anlatacağı ama iyi şeyler duyacağı insanlara ihtiyaç vardı ne de olsa. “Hadi değişiklik yapalım” dedi kendi kendine. İşin garibi o kadar yakın yerde çalıştığı halde bir defa kapısından girmemişti pavyonların. Ama o ışıklı tabelaları hep görmüştü. Araba tamircilerinin arasında renkli ışıklar ile saklanmış karanlık kapılardan yeni dünyalar açılır iç dünyalarına Cemillerin… Bu pavyonlar keyifli yerlerdir aslında. İçeride masaya oturduğunda masa donatılır. Rakılar, viskiler gelir gider. Hikayeler anlatılır. Bazen acı hikayeler, bazen klişe günlük hikayeler. Ama öyle bir anlatılır ki sanırsın o devlet memuru, oto tamircisi aslında gündüzleri dünyayı kurtarıyor, ölümcül hastalıklara derman buluyor. Bir de içki masasında o tanımadığın ama 10 dakikada samimi olduğun hanımefendi verdi mi gazı o suskun dilin olur bir geveze. O hanımefendi seni sözleri ile masajlar, rahatlatır, dinlendirir. İyi hissedersin çıkarken. “Ulan ben kurtardım bu dünyayı” dersin. Aslında o kadınlardır bu dünyanın sihri. Arkalarında yüzlerce dert olmasına rağmen sanki ülkeyi onlar yönetiyorlarmış gibi davranırlar. Seni patron hissettirirler ama onlar yönetirler tüm masayı, dolan ve boşalan kadehleri. Ve onların dertleri başlar sabaha karşı sen çıkarken kafa resetlenmiş.