"Enter"a basıp içeriğe geçin

Gün İnsanları

Gün İnsanları Hayata direnmek için günleri, günlerin içinde hayatı deneyimleyen insanlar…

Susamış sabah mahmurluğu kesiştirmişti mutfak ile yollarını. İhtiyaçlar hiyerarşisindeki suyun önceliğinden dolayı mutfaktaki ganimet ilk etapta gözünden kaçmıştı.

Bardağın, derdine yeterince derman olmayacağından emin olduğu için yine dayanamayıp cam sürahiyi kafasına dikmişti. Nefessiz, kana kana içilen suyun ağızından,  boş midesine kadar giden serüvenini tüm detayları ile hissetmişti.

Susuzluğu giderilmişti. Bardağı, mutfak tezgahına koyarken gözünün ucu ile etrafta ne var ne yok bakarken; akşamdan hazırlanmış ve üzeri seffaf naylonlarla kapatılmış birkaç servis tabağı ile karşılaşmıştı. Mutfağa dair algı düzeyini bir seviye daha arttırdığında:


Yaprak Sarması / Kısır / Islak Kek / Kol Böreği / Patates Salatası / Mozaik Pasta / Poğaça / Mercimek Köftesi

gibi yiyeceklerin gerçekliği ile karşılaştı. Yiyeceklere karşı boş değildi, ama açılamıyordu. Tam yaprak sarmasına olan aşkını itiraf edecekti ki, annesi mutfağı bastı ve çok sert bir ifade ile uyardı.

 

“Bunların hepsi misafirler için, bugün günüm var! Akşam kalanları yersin”.
Hayat yolculuğunun henüz başlangıç fazında olmasına rağmen “kalanlar” kelimesi kendini bir artık, pislik gibi hissettirmişti. Misafirler, çok değerli, özel, ulvi insanlar iken O, mutfakta artıkları yiyen aşağılık bir yaratıktı adeta.

Üstünü giydikten sonra okula gitmek için evden çıkmadan önce annesinin arka odada olmasından faydalanıp yaprak sarmaların yer aldığı streç filme pike çekerek, ilk bakışta anlaşılmayacak bir zahiyat  verdi ve aradan iki adet sarmayı çekerek sarmaları özgürleştirdi. Birini hemen ağızına atıp diğerini de peçeteye soteledikten sonra koşar adımlarla evi terk etti.

İlk ve Ortaokul  hayatı boyunca hep sabahçıydı ve sabahçı olmayı çok seviyordu. Günün geri kalanı, tıpkı misafir artıkları gibi O’na kalıyordu. Okulda iki simit bir ayran ile idare edip, evde pilavın, patates kızartmasının, köftenin dibine vuranlardandı. Çıkış zili çalar çalmaz, evin yolunu tuttu.


Misafir Odası

 

Eve geldiğinde, sadece misafirler için açılan, diğer günler ev halkının kullanımına net bir şekilde kapalı olan misafir odası her zaman olduğu gibi dikkatini çekmişti.

Okul kıyafetlerini çıkarmadan misafir odasına girdi ve çantasını da ortalığa bıraktı. Masanın üzerinde, sabah ön gösterimine şahit olduğu birbirinden güzel yiyecekler kendisini çağırıyordu. Yaprak sarmasına olan zaafı yine aksiyona dönüşmüştü ve iki adet sarmayı  seri bir şekilde ağızına attı. Ağızındaki lokmaları ivedilikle çiğnemeye çalışırken yine annesine yakalandı.

Annesi: “Ben sana mutfakta çok güzel yemekler hazırladım, onlar misafirlerin. Hadi kalk yemeğini ye, çantanı da al oradan, şimdi gelecekler” söylemi yine aksiyon gerektiren bir söylemdi.

Üzerini çıkardı, elini yüzünü yıkadı ve mutfağa geçerek kendisi için hazırlanmış en sevdiği yemek olan pilav üzerinde tavuk ve yanında patetes kızartmasını keyifle yedi. Yemeğini yerken annesi son direktiflerini veriyordu.

 

“Oğlum herkese hoşgeldiniz de çık, oturma insanların yanında, laf dinleme!” Tam o sırada kapı çaldı.

 

İşte Başlıyoruz…
Muhterem Teyze gelmişti.

Annesi kapıda: “kapıyı açma, girişe terlik koyma, Muhterem Teyze’nin çantasını, paltosunu  ve ayakkabılarını alma, kendisini öpme, hoş geldiniz, ne kadar şık olmuşsun deme” gibi gerekli ev sahibi misafir karşılama ritüellerini hakkını vererek tamamladı.

Muhterem Teyze, gün ayakkabılarını özel torbasından itina ile çıkardı ve giydi. Her gün katılımcısı gibi Muhterem Teyze de işini (dantel, örgü, nakış, vb.) yanında getirmişti.

Misafir odasına doğru ilerlerken etrafa genel olarak göz gezdirdi. Toz var mı? Dağınıklık var mı? Evde başka kim var? Malzemeleri kendi mi yaptı yoksa dışarıdan sipariş mi verdi? Gibi soruları kendi ile paylaşırken  ve başka gelen var mı? sorusunu annesine sorarak günde yer alan diğer hanımlar hakkında dedikodu sürecini resmi olarak başlatmış oldu.

Mübeccel ve Hülya teyzeler de gelince başlangıç seviyesi dedikodu girişimi için anlamlı sayıya ulaşılmış oldu

 

Başlangıç Seviyesi Dedikoduları

 

* Nazan sürekli geç kalır zaten, sonra kalkmak bilmez.

* Pakize o kadar pasaklı ki evi ancak toplamıştır.

* Nalan bir türlü doğru düzgün bir anne olamadı, ancak toparlamıştır çocuğu.

* Huriye’nin kocasının mahkemesi ne zaman biliyor musun?

* Remziye Abla’lara haciz gelmiş haberin var mı? Kocası pavyonda yemiş paraları.

* Gülseren bel fıtığından ameliyat olacakmış. Köydeki Ahmet Dayı’ya çektirmişti belini

sonrasında düzenli olarak yakı da yapmışlardı ama yine de toparlayamamış.
Ortam yavaş yavaş ısınırken beklenen diğer katılımcılar da misafir odasının şen şakrak bir o kadar da acımasız atmosferine teşrif ediyorlardı.

 

Hal Hatır

 

Sonunda ekip tamamlanmıştı. Herkes yerlerini almıştı. Ev sahibi, tek tek herkesin hal, hatır, sağlık durumlarını sormaya başlamıştı. Standart hal hatır sorularından ziyade kişiselleştirilmiş soruları yöneltmek gün ortamlarında ev sahibine büyük puan kazandırmaktaydı:
* Nurten’cim, annengillerin kiracısını çıkarabildiniz mi?

* Güzin Abla, kızın okul işi ne oldu? Yazdırdınız mı?

* Hamiyet teyze, gelin ile aran nasıl oldu? Üzüyor mu seni hala ?

 

Kişiselleştirilmiş sorular ile puan hanesi tavan yapan ev sahibi hızlı bir şekilde hal hatır faslını tamamlayıp pre-ikram faslı olan kolonya, şeker ikram sürecine geçiyordu. Kolonya, şeker ikram süreci evin oğlununun misafirlere lansmanı idi. Tüm şirinliğini takınarak, hem hoş geldiniz diyordu hem el öpüyordu hem de kolonya şeker tutuyordu. Görevini başarı ile tamamlayarak misafir odası sahnesini terk etti.

 

İkram Faslı

İkram faslının başlama vuruşu, sehpaların çıkması ve misafirlerin önüne konması ile başlamaktaydı. Sehpaların yerleşimini müteakip peçeteler ve çatal bıçak takımları çıkardı sahneye. Çatal bıçak takımlarını özel kılıflardan çıkarıp, misafirlere de özel kılıflarda sonra her zaman ekstra puanı garantilerdi. Misafirlerin mide gurultuları eşliğinde ikram tabakları da salona teşrif ederdi. Son olarak sahneye, beklenen assolist, ince belli kristal bardakta güzel demlenmiş çaylar çıkardı. Çay ikram edilen tepside herhangi bir ıslaklık olması ev sahibinin puanında ciddi sıkıntılara yol açabilirdi. Mutlaka yanında özel bir tabakta limon ikram edilirdi. Limonlar itina ile bir bardağa atılacak şekilde dilimlenir ve limon çatalı ile servis edilirdi.

Misafirlerin göz doyumunu optimize edebilmek adına, hazırlanan malzemelerin borcamlarda yer alan geri kalan kısmı da salona getirilir, yemek masasının üzerine çeyizlik gibi dizilirdi. Tabağı biteyazan herkese hızlı bir şekilde buradan servis yapılırdı.

Çaylar sürekli takip edilirdi. Misafirler çay kaşıklarını bardaklarının üzerine yatık bir şekilde koyana kadar çayı bitenin hızlıca çayı yenilenirdi. Çay takibinde nitelikli gözlem ve seri hareket iyi puan getirmekteydi.

Ev sahibi genellikle misafirleri ile hal hatır sorma safhasının ötesinde çok fazla sohbet imkanı bulamıyordu. Mutfak ile misafir salonu arasında mekik dokumaktadır zira.  Ev sahibinin zaman dağılımının anlamlı kısmını mutfakta geçirmesi, hele hele misafirler içeride iken mutfakta bulaşık yıkaması büyük tepki ile karşılanıyordu.


Kılık Kıyafet

Günlerin özel kıyafetleri takıları vardı. Güne katılan tüm teyzeler dışarıda göründüğünden daha frapan kıyafetlerle gün ortamlarında yer alıyorlardı. Hatta fırlama teyzeler gün ortamına özel dansöz kıyafeti vs gibi açılımlarda bulup gün arkadaşlarının eğlence düzeyini tavana çıkarabiliyorlardı. Gün ayakkabısı (özel çantasında) getirmemek büyük görgüsüzlük olarak algılanırdı. Ev sahibinden terlik vs istenmezdi.

Takı olarak genelde  altın bilezikler, beşi biryerdeler, burma bilezikler, altın setler, pırlanta taşlı settler ile karşılaşılır, takılar güzellikten öte güç gösterisi olarak kullanılırdı.

Temel ikramlar afiyetle tüketildikten sonra ileri seviye dedikodu süreci başlar. İleri seviye dedikodu sürecinde konu bir şekilde gün katılımcılarından birinin özeline dokunur ve atışmalar başlardı. Akil teyzeler bu atışmaları kendi deneyimlerini de kullanarak yatıştırırlardı. Su yüzünde yatışan bu atışmalar, arkadan kulis yapılıp tarafların bir birbirlerini günden attırmasına kadar gidebilirdi. Günden atılmak engizisyon mahkemesinin kararlarından çok daha ağır olurdu.

Atışma sonrası ortamın yumuşaması için pratik ev hanımı konularına girilirdi. Yemek tarifleri, çocuk bakımı, ev idaresi, eş idaresi gibi konularla muhabbet ilerler, sesler birbirine karışıp uğultu kıvamına gelirdi. Her kafadan bir ses çıkardı. Günlerin en önemli özelliği budur; anlayamasan da bol bol konuşmak.

Rating Kaygısı

Günün ratinginin düştüğünü hisseden ev sahibi duruma müdahale eder ve kapağında dansöz resmi bulunan  “Oyun Havaları 86” kasedini koyardı. Öncelikle katılımcılar kendilerini naza çekerken. “Ne gerek vardı şimdi buna?” “ Yok artık bir de oynayacağız mı?” dokuz sekizlik namelere dayanamaz içlerindeki dansözü ortaya çıkarır herkes oynamaya kurtlarını dökmeye başlardı. Küsler barışır, tanışmayanlar kaynaşırdı. Oyun havaları kaseti her zaman iş görür, ratingi yükseltirdi.

Oynama faslı biter, herkes yorulmuştur, harcanan enerjiyi telafi etmek için tatlı takviyesi yapılırdı.

Zamanla konular tükenmeye başlar.  Bir sonraki günün kimde olacağı ve takviminin nasıl olacağı hususunda da mutabakat sağlandıktan sonra katılımcıların kocalarının gelme vakti yaklaştığı için yavaş yavaş haraket vakti gelirdi.  Ev sahibi bazı katılımcılara eve götürmeleri için paket yapar. “Mehmet de yesin böreğimden, okuldan gelmiştir açtır yavrucak” . Ev sahibi herkesin ayakkabılarını giyebilecek şekilde düzeltir ve herkesi öperek uğurlardı.

Son Sözler…

Katılımcılar ev sahibi kapıyı kapatır kapatmaz günü değerlendirmeye başlarlardı.

 

* Gönül’e çok uyuz oldum kendi kocasına bakmadan millete bok atıyor.

* Necla’nın çorabı gördün mü aret? Kafam kadar kaçmış farkında değil pasaklı.

* Hamide kadar patavatsızını görmedim.

* Hülya da ne meraklıymış oynamaya, kendini yaptı Tanyeli.

* Sarmayı becerememiş, incecik saracaksın ne o öyle kolum kadar Yaprak sarma mı olur?

* Bizim çocuk almasın diye kumandayı saklaması gözümden kaçmadı.

* Çocukların elindeki boya kalemlerini bile almış, sağı solu boyamasınlar diye.

* Hatice’nin çocuğunda kesin bir sıkıntı var. Doktora götürmeleri lazım. Bizimkinin kolunu ısırmış. Güya saat yapmış.

Mosmor olmuş çocuğun kolu. Annesi de hiçbir şey demiyor.

* Güliz’in oğlu ne kadar meraklı laf dinlemeye gitmedi çocuk diğerlerinin yanına oturdu bizim muhabbetimizi dinledi.

Güliz de bir kere kalk git oğlum demedi.

* Herkesin durumu sıkışık hep kendi gününü öne aldırmak istemesine uyuz oluyorum.

 

Kah gülerek, kah eğlenerek bir kadın günü daha son bulur. Bir yenisi için hazırlıklar başlar… Kalan artıklar babalar ve oğulları arasında memnuniyetle paylaşılırdı.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir