"Enter"a basıp içeriğe geçin

Hayalleri Tüketme Enstitüsü

hayalleri_tuketme_enstitusu.001

İsmet (35, Bekar), yerli yabancı kalantor müşterilere hizmet veren bir reklam ajansında müşteri ilişkileri direktörü.

Çocukluktan alaylı hayalperest. Belki de tek alaylı olduğu konu bu. Her b..kun eğitimini, sertifikasını almış; yolunu yordamını tescilletmiş ancak hayalleri hep alaylı kalmış. Sertifikalara, sunumlara, ice breakerlara meze etmek istememiş hayallerini.

Çocukluğundan kalma hayallerinde havalı bir sinema filmi çekmek, her daim treding topic. Hani Tim Burton’ın çektikleri gibi. Masal mı, gerçek mi anlayamadıklarımızdan.

Çeşitli denemeleri mevcut. Ancak bütün bu denemeler esnasında araya bir hayat önceliği girmiş ve hep filmin sonu ‘Hayaller karın doyurmaz.’ ile bitmiş. Dolayısıyla İsmet, kariyer basamaklarında sol şerite geçerek yapıştırmış, yıllarını kilometre taşı hesabıyla geride bırakmış.

Kocaman markalara çok havalı kampanyaların yapılmasına omuz atmış. Tüm omuz atma operasyonlarını tadında süsleyerek yazmış CV’sine en afili cümlelerin  yardımıyla. Yazdıkça mutlu olmuş. Mutlu oldukça gazı köklemeye devam etmiş. Gazı kökledikçe mutlu olmuş. Maç esnasında sahada sakatlanan adama sıkılan sprey gibi bir mutluluk bu. Spreyin etkisi geçene kadar mutlu.  Oyuna devam ediyor. Ancak spreyin etkisi geçtikten sonra acının dibi ile yüzleşiyor. İsmet’in durumu tam olarak bu. Uyuşturucu gibi bir mutluluğu deneyimledikçe bağımlı hale geliyor. Alaylı bir hayalperest olarak en son ne zaman hayal kurdu? Profesyonel hayatın tümleyeninde neyi talep etti? Hatırlamıyor. Ama sorarsan mutlu. Ya da en azından mutlu olduğunu düşünüyor.

Ağustos ayının üçüncü haftası. İsmet, üç seneden beri ilk defa izin kullanacak.

Herkes nereye gideceğini merak ederken İsmet gideceği yeri kimse ile paylaşmadı.

İsmet uzun bir aradan sonra ilk defa seyahat için havalimanı yerine Esenler Otogarı’nın yolunu tuttu. Tabiki check-in olmadı, çünkü çevresine göre ziyadesiyle kıro bir hareket. Ya da otantik lensle halkı gözlemleme kafası olarak da yorumlanabilir.

Otogar’a girince önce havayı kokladı. Kesif bir mazot kokusu. Kokuyu hatırlaması zaman alsa da hatırladı. Gideceği perona doğru ilerlerken insanların memleketlerinden gelen çuvallara, erzaklara odaklanmışken; patlak hoparlörlerden yapılan ruhsuz anonslar ve sürekli sağa sola bağıran muavin ve şirket çalışanları dikkatini dağıttı. Gideceği otobüse yaklaştı. Muavin çantasına doğru hamle yapınca nazikçe çantasını yanına alacağını ifade etti. Sırt çantası nasılsa sıkıntı olmaz. Kaptan uzakta karizmatik güneş gözlükleri, kısa kollu mavi gömleği ile cigarasından bir nefes alırken, aldığı dumanı sararmış bıyıkları arasından verirken adeta Lord of the Rings castında yer almış imajı veriyor.

Otobüste yanına kızını üniversiteye kayıt ettirmek için getirmiş ve yalnız memleketine dönen Osman adında bir oduncu oturdu. Osman’ın kılık ve kıyafeti hiç İsmet’in tarzı değil. Ancak yüzünde inanılmaz naif bir ifade var. Baktıkça iyi geliyor insana. Ama İsmet mümkün olduğunca Osman ile samimi olmama derdinde. En ufak bir samimiyet sinyali 16 saat sürecek olan yolculuğu kabusa dönüştürebilir. Onun için Osman’ın selamını alıp hemen kulaklığını taktı. Saati geldi ama otobüs hala kalkmadı. Yaşlılar yavaş yavaş biniyor. Şöför otobüs firmasının elemanları ile makara yapıyor. İşte bunlar hep İsmet’i geren hareketler. Daha başlamadan tatili sorgulamaya başlıyor.

Neyse, güzel bir şarkı listesi her şeyi toparlar. Kulaklığı takıp  başını cama dayayarak yolu izlemeye koydu ve daldı.

Omuzunda bir el hissederek, uyandı. Osman, çok mahcup bir ifade ile:

‘Uyandırmak istemezdim ama yol uzun. Fazla da mola verilmiyor bir ihtiyacın varsa gider, diye uyandırdım kusuruma bakma.’

Öncelikle ‘Ulan cürete bak ne uyandırıyon beni amk’ diye gerilse de sonradan mesanesindeki baskıyı ve bünyesindeki tütün eksikliğini hissedince ‘İyi ki uyandırmış lan herif Allah razı olsun.’ dedi içinden.

Temel ihtiyaçlarını giderdikten sonra kaynamış katran gibi bir çayı cigarasına altlık yaparak telefonunu kurcalamaya başladı.

Maillere bakmamaya yeminli. Sosyal medya hesapları ile oynaşırken Osman geldi ‘Müsade var mı?’ diyerek yanına oturdu. Adama kıl mı olsun sevsin mi hala kararsız. İntiba olarak düzgün bir adam, ama bir taraftan da yalnız kalmak istiyor.

İster istemez muhabbet başladı. Adam daha lafa başlamadan İsmet, içinden ‘Ulan yol bitene kadar bu herif ve muhabbeti çekilir mi’ söylemleri ile kaynıyor.

Kaçılmaz son gerçekleşti ve ikilinin sohbeti otobüste yolculuk esnasında da devam etti. Laf lafı açtı, güven düzeyi arttı, mevzu bir şekilde İsmet’in yolculuk motivasyonuna geldi. İsmet de anlatmaya başladı:

‘Artvin – Yusufeli, memleketim. Ancak gitmeyeli 15 sene oldu. Annem, ben küçükken vefat etti. Babam da başka biri ile evlendi ve Trabzon’a taşındı. Memlekette çok kimsem ve gitmek için nedenim kalmadı.

Bizim ortamlar biraz farklı. Çok süslü, şatafatlı ama gerçek değil. Gerçek insan, gerçek duygu, gerçek deneyim bulman çok zor. Benim de gerçeklik ayarlarım alt üst oldu. Kolpa ile gerçek birbirine yakınsadı.

3 hafta önce Cuma gecesi, yine ajansta eşekler gibi çalışırken anlamsız bir şekilde içim daraldı cigara içmek için aşağı indim. Bi cigara içebilmek için asansöre binip 17 kat aşağı inmek neyin kafası ise artık. Neyse, aşağı indim cigaramı yaktım. Bir nefes çektim ki karşıda çöpleri karıştıran çocuğa takıldım. Çocuğun kafasında şık, modern, kırmızı renkli bir kulaklık; beden dili kendinden emin, dans ede ede çöpleri karıştırıyor, işine yarayacak malzemeleri, sırtında taşıdığı, beyaz bez ile kaplı iki tekerlekli arabasına atıyordu. O kadar mutlu çalışıyordu  ki, ilk defa birinin mutluluğunu kıskandım. Ben ise müşteri sunumunun daha 4.slideında es verip cigara içmek için 17 kat aşağı inip sınırlı bir zamanda sözüm ona nefes almaya çalışıyordum. Çocuk çöp topluyordu ama neredeyse mutluluğundan ve gerçekliğinden bir parça vermesi için yalvaracaktım.

Dayanamadım gittim yanına. Cigara uzattım. Kıllandı. Duraksadı. Ama sonra samimi bir tebessüm ile:

“Sağol abi kullanmıyorum” dedi. Halbuki adam çöp topladığı için her türlü kötü alışkanlığı olması gerekiyordu. Hiç düşünmeden mal gibi cigara uzattım. Ah bu anasını sattığım sanal ön yargılar. Yine g..t olmuştum.

“İşinden memnun musun?” dedim.

“Çok memnunum. Sürekli farklı mekanlara gidiyorum. Farklı eşyalar buluyorum. Eşyaları, sahiplerini, ilişkilerini düşünüyorum. Sürekli hayaller kuruyorum. Eşyalar ve sahiplerinin baş rolde olduğu hikayeler kurguluyorum. Kendime anlatıyorum ve çok eğleniyorum. Ben çöp toplamıyorum. İnsanların üzerinde çok düşünmeden harcadığı hayallerini topluyorum. Bu da benim dünyamı zenginleştiriyor. Mutlu ediyor.”

Uzun bir süre ağızımı kapatamadım. Millet bu hayat dersini almak için kamyonla paralar harcayıp Hindistan’a falan gidiyor. Ben hayatımın dersini çöp toplayan delikanlıdan bi cigara molasında tokat gibi aldım.

Bütün çocukluğum hayal kurmakla geçmişti. Alaylı hayalperesttim . Ne oldu? En son ne zaman bir hayal kurdum? Hayal kurmayı ne zaman unuttum? Hayallerim nasıl tükendi, tüketildi? Ben buna nasıl izin verdim? gibi sonsuz soru ile kendime hunharca vurmaya başladım. Ertesi gün izine çıkarak memlekete gitme kararı aldım.

Fabrika ayarlarıma geri dönecektim. Çocukluğuma. İlk hayal kurduğum iklime, mekanlara, insanlara soracaktım nasıl hayal kurduğumu?

İşte bunun için şu an burdayım.’

İsmet bütün bohçayı dökerken,  Osman kendini sessiz moda almıştı.  Ta ki derinden bir ses duyulana kadar. Sesin desibeli git gide artıyordu ve biri sürekli İsmet diyordu.

Tutulmuş boynunu kımıldatmakta zorlandıysa da başını kaldırabildi. Suratının bir tarafının ve sağ kolunun karıncalandığını hissetti koltuğuna yaslanmaya çalışırken. Ofisteydi. Müşteri sunumunu hazırlarken masanın üzerinde uyuyakalmıştı. Çaycı Osman Abi İsmet’i uyur vaziyette görünce belki önemli bir işi vardır diye dayanamayıp uyandırmıştı. İsmet uyanmasına rağmen hala mavi ekran durumunu koruyordu.

‘Memleket yolunda değil miyim? Oduncu Osman Nerede? Çöp toplayan çocuk gerçek miydi? İzin aldım mı?’ gibi sorular işletim sisteminde kum saatini dönmekten maymun etmişti.

Kum saati dönme görevini tamamlandıktan sonra sistem kendini hızlıca toparladı. Bir rüya, bir hayal, ya da bir gerçek hangisidir bilinmez. Ancak bilinen tek şey yıllar sonra farklı bir dünyaya girip çıktı. Gerçekten kısa ama tesirli bir nefes aldı. Hayal kurmayı hatırladı. Hem de 1350 km yol yapmadan.

“Hayatın kendisi, uyanıkken görülen rüyadır.” (Henry Thoreau)

26.04.2015 Tarihinde Radikal’de yayınlanmıştır.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir