Akşam ışıklarınının eziklenerek süzüldüğü şehrin hüzünlü sokaklarında kaybolmak, yıllar arasından, evler arasından, sessiz ilan-ı aşklar, aşk yaralarına basılan tenler arasından geçip gitmek istiyorum… Gelin sizi de yanımda gezdireyim.
Akşam olduğunda dünya daha yavaş döner gibi gelir bana. Yorulmuştur belki de. Işıklar yanmaya, evler dolmaya, sokaklar hızla boşalmaya başladığında dünyalar yer değiştirir.
Sabah evde bıraktığı hasta annesinin acısına, ona bakmak durumunda kalmanın altında ezilen ve bunu farkettiğinde vicdanına deli gibi söven kuaför kalfası kızın dolmuş beklerken boşluğa bakan gözlerindeyim.
Ekmek parasına saç kesip dert dinleyen bayan kuaförünün önünde birbirine içini döken, düğün için saç sırası bekleyen iki orta yaşlı kadından biriyim.
Akşam trafiğinde santimlik manevralarla yol bulmaya çalışırken telefonu çalan, açtığında karısının anlamadığı bir tarifle anlattığı alışveriş listesini o anda unutan dolmuş şoförüyüm.
Müşterilerin harman midelerinin tetiklediği egosanktrik salyalar yere damlamadan siparişi yetiştirmek için rüzgarla yarışırken koşmayı unutan moto-kuryeyim.
Sabahtan akşama kadar kendi b.kunu temizlemeye muktedir insanlarla karşılaşma umudunu yitirmemeye çalışan, buz gibi havada elindeki maşrapaya su dolduran umumi helacıyım.
Mesai yerine giderken oturabilme sevdasıyla metrobüs duraklarında duracağı yeri hesaplarken balatayı sıyıran, gecenin ilerleyen saatlerine kadar zengin fırlamaların samimiyetsiz parfüm kokularının sindiği havalı arabalarını çeken her seferinde: “Bahşiş verecek mi? Yoksa teşekkür edip gidecek mi?” Geriliminde ekmeğini arayan valeyim.
Koca g.tüne bakmadan üzerine oldurmaya çalıştığı kıyafeti bünye kabul etmeyince fırça atan cemiyet hayatının tanınmış isimlerinin güne başlama mezesi olan tezgahtarım.
Sevda yüklü bulutların sağanağına yakalanma lüksü olmadan yaşlı anasına babasına bakabilmek için, kaputun altında elinden düşürmediği üstüpü yağlı ellerini sildiği kadar göz yaşlarını da silen rektifiyeciyim.
Kirden gözenekleri tıkanmış tenleri saatlerce keseleyerek alın teri ile açan, ancak kalbin kararmış tıkalı gözeneklerine kas gücü yetmeyen tellağım.
Bir gün önce babasını kaybetmesine rağmen müşteri memnuniyeti adına yüzündeki kolpa gülümsemeyi eksik etmeyen şef garsonum.
Kısa kış günlerinde son derse karanlık akşamla giren, şanslı cam kenarından boşluktaki bir noktada oynaşan hayallerini seyreden, ikinci öğretimin gülüyüm.
Askerden döndükten sonra iş bulamadığı için arkadaşının mesaisine ortak olan gececi taksiciyim.
Az önce çıktığı sınavın malum sonucuyla büyükşehirde bir sene daha tutunmak zorunda olduğunu iliklerine kadar farkeden, emekli babanın emektar oğluyum.
Asla sonu gelmeyecek bu listenin herhangi bir satırındayım ben de, hadi beni bulun bakalım, ben kimim…
18.01.2015 Tarihinde Radikal’de Yayınlanmıştır.
Tek Yorum