"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kana Kan 3

09.12: Salı,
Levent, İstanbul

kana kan 3
Kana kan 3

Alçin: ‘Bilgisayarı bağla da bir test edelim sunumu, sıkıntı olmasın’

Batu: ‘Hemen bağlıyorum Alçin Hanım’

Toplantılarda yapılan kritik sunumlarda, her daim sorun çıkarması ile ünlü olan projektör yüzünden kimse malzeme vermek istemiyordu.

Batu, bilgisayarı bağladı. Görüntüyü ekranda aldı.

Sunumu açtı ve tek tek tüm slideları içindeki bütün detaylarla birlikte kontrol etti.

Herhangi bir problem görünmüyordu.
Batu: ‘Hazırız Alçin Hanım’

Alçin: ‘Çıktılar hazır mı?’

Batu: ‘Evet, Alçin Hanım. Katılımcı sayısı artı bir çıktılar hazır. Sizden haber gelince dağıtacağım.’


Sunumdan önce çıktılar dağıtıldığında herkesin dikkati dağıldığı için Alçin, çıktıların dağıtım zamanına çok önem verirdi.

Alçin (39), hatırı sayılır yabancı bir ilaç şirketinin satış ekibinin başındaydı. Babasının ecza dükkanında, küçük yaşta yaşadığı güzel anıların motivasyonu ile üniversiteden mezun olduğundan beri ilaç sektörünün içindeydi.

Şirketin demirbaşlarındandı. 15.yılını yeni doldurmuştu. Evli ve iki çocuk sahibiydi.

Fabrika ayarları ‘evinin kadını, çocuklarının anası’ iken, bu ayarların üzerine yüklenen kariyer yazılımları ve ailesinden aldığı ulvi sorumluluktan dolayı hayatının anlamlı porsiyonunu işine adamıştı.

Alçin’i tarif edecek en güzel kelime kombinasyonu ‘görev adamı’ idi.

Âli şirketinin ve pozisyonunun bekâsı için elinden geleni ardına koymazdı.

Tüm alt detayları ile son hazırlıklar da tamamlanmış ve herkes Belfü’nün gelmesini bekliyordu.

* * *

Belfü (45), şirketin ‘havalı tabiri ile’ CEO’su.

Şirket çalışanlarının, hatta sektörün, ziyadesiyle çekindiği nev-i şahsına münhasır bir kişilikti.

An itibariyle bekardı. Evliliğinden bir oğlu vardı.

Oğlu daha çok babası ile vakit geçiriyordu. Çünkü Belfü’nün de varı yoğu işiydi.

Doğum yaptıktan iki ay sonra işe dönmüştü. İş yerinde daha önce doğum yapmış olan bir çok kadının kanı donmuştu.

Hatta bununla da kalmayıp, CEO olabilmek için; oğlunu burada bırakarak 6 aylığına  yurt dışı görevine gitmiş, oğlunun duygu dünyası ve öz bakımı bakıcılara emanet etmişti.

Ama sonuçta CEO’luğu almıştı.

Herhangi bir dostu veya arkadaşı yoktu. Çok fazla insan seven biri değildi.

Özellikle kendine göre zeka kapasitesi düşük ve / veya boş boş konuşanlara karşı hiç tahammülü yoktu.

Mümkün olduğunca duygusal paylaşımlara, iş dışı sohbetlere girmekten hoşlanmazdı.

Asker bir baba ve öğretmen bir annenin tek çocuğu idi.

Babası 80 ihtilali zamanında ordudan atılmış ve hapse girmişti.

Uzun yıllar hapiste kaldığı için Belfü’de çok yokluk görmüştü.

Yaşadığı tüm zorluklardan babasını sorumlu tutuyor ve kendisinden nefret ediyordu.

Küllerinden doğmuş, her şeyi kendi başarmış; adeta hayattan intikamını almış ve hatırı sayılır bir konuma gelmişti.

Babası ile en son ölümünden bir sene önce telefonda konuşup kavga etmişlerdi.

Babasının tüm alttan almalarına ve çabalarına rağmen bir senedir babası ile konuşmuyordu.

Babası öldüğünde toplantı için yurt dışındaydı. Cenazesi için bile İstanbul’a dönmemiş.

Cenaze operasyonunu babasının arkadaşları organize etmişti.

Sağlıklı yaşam takıntısı vardı. Ölmekten çok korkuyordu. Sağlıklı yaşam için gereken ne varsa yapıyordu.

Spor yaparken bile kendisine gönderilen raporları inceler, maillerine cevap verirdi.

İş öncelikleri, sağlıklı yaşamın derinliklerine de nüfuz etmişti.

Şirketin yönetim kurulu tarafından çok beğeniliyor; çok başarılı bir yönetici olarak kabul ediliyordu.

Hatta bununla da kalmayıp dünyadaki diğer ülkelere hep örnek CEO olarak gösteriliyordu.

İş hayatında; sert disiplini, acımasızlığı ve sonuç odaklılığı ile tanınıyordu.

Çevresinde kendisinin bir robot olduğuna yemin edebilecek en az yüz kişi bulunabilirdi.

Detayların insanıydı. Anında sonsuz detaya inip, akabinde de sonsuz uzaya yakınsayabiliyordu.

Detaya inerken karşısında sağlam argümanlar, rakamlar ve söylemlerle durulduğunda yenilen dayak daha az acılı oluyordu.

Ama, olur da es kaza bir rakam veya argümanda mantık hatası veya ‘bilmiyorum’ gibi bir söylem durumu söz konusu olursa, arka planda sürece maruz kalan kişinin selasının sesi yavaş yavaş yükselerek gelmeye başlıyordu.

İşbu nedenlerden dolayı her kim, Belfü ile toplantı yapacak, selam verecek, email iletişimine girecek veya rüyasında görecek olursa; sonsuz detayda hazırlık yapardı.

Alçin de şirketin eskilerinden olduğu ve yıllardır birlikte çalıştığı için Belfü’nün ne isteyip ne istemeyeceğini neye kıl olup neye kıl olmayacağını neredeyse herkesten iyi biliyordu.

Bu minvalde  ‘Seni öldürmeyen şey, güçlü kılar!’ düsturunu kendine şiar edinmişti.

* * *

Belfü toplantı salonuna girince herkes kendine bir çeki düzen verdi.


Belfü: ‘Hadi başlayalım.’

Alçin: ‘Belfü Hanım, bugün sizlere 2018 satış planımızı sunacağız ve geri bildirimleriniz doğrultusunda da aksiyon alacağız.’


Belfü, genel olarak toplantılarda mümkün olduğunca sunan veya konuşan kişi ile göz teması kurmaz.

Anlatılanı beğenip beğenmediğini anlamak çok zordur. Ne sevincini, ne üzüntüsünü, ne de sinirini çok yansıtmaz.

Profesyonel bir poker oyuncusu gibi, elinde ne var, ne atacak asla bilemezsiniz.

Alçin, genel bir girizgah yaptıktan sonra sunumu yapması için sözü Batu’ya bıraktı.


Batu: ‘Belfü Hanım, öncelikle bu seneyi nasıl kapatıyoruz. Akabinde önümüzdeki senenin hedefleri ve son olarak da bu hedeflere nasıl gideceğimizin planından bahsetmek isteriz.’


Diyerek Batu sunuma başladı.

Defalarca prova yapmasına, her detayını kontrol etmesine rağmen sunum esnasında  kendine  güveni yerlerdeydi. Özellikle Belfü’nün göz teması kurmaması Batu’yu dağıtıyordu.


Belfü: ‘Bir saniye’

Deyince herkes içinden ‘Ha siktirrr… Şimdi sıçtık’ diyerek kendine siper aramaya başlarken Batu’nun kalbi neredeyse duracaktı.

Kaç kere sunum yapmıştı Belfü’nün karşısında ama her seferinde ilk defa sunum yapıyor gibi hissediyordu.


Belfü: ‘Şu sağ alt köşedeki rakamı nasıl hesapladınız?’

Batu: Şöyle hesapladık. Aslında burada şöyle bir varsayım yaptık.’

Belfü: ‘Nasıl bir varsayım?’

Batu: ‘Şöyle bir varsayımmmm.’


Kısa süren bir ölüm sessizliğinden sonra:


Batu: Belfü Hanım, hatırlamıyorum arkadaşlar nasıl hesapladılar, neyi varsaydılar?’

Batu, sunumun her detayına her datasına hakimdi ama Belfü her zaman olduğu gibi tam on ikiden vurmuştu.

Dur durdu gerçekten Batu’nun hiç beklemediği yerden vurdu.


Belfü: ‘Size kaç kere söyledim. İşinizi adam gibi yapın. Hala bu işlere, datanıza hakim değilsiniz. Nasıl iş yönetiyorsunuz? Nasıl bulunduğunuz pozisyonları hak ediyorsunuz?’

Söyledikleri ve yüzündeki mimikleri hiç oynatmadan sakin bir ses tonu ile Batu’nun etlerini kemiğinden sıyırıyordu.


Alçin: ‘Belfü Hanım..’

Belfü: ‘Beni bölme Alçin. Senin de hakim olman lazım bu detaya bir de araya giriyorsun. Hiç birinizin tek kelime etmeye hakkı yok.’


Sadece basit bir rakamın arkasındaki hikayeden çıkan bu tatava, odanın içindeki bütün oksijeni emmiş, herkesi nefessiz bırakmıştı.

Belfü, motoru açmıştı bir kere.

Odadakiler  ‘Vurmayın artık, adam öldü beyler’ modunda iken Belfü’nün her zaman olduğu gibi durmaya hiç niyeti yoktu.


Belfü:Bir daha kesinlikle böyle bir sunumla çıkmayın karşıma. Bir de Satış Planı sunuyorsunuz. Planlama yapmak detaya hakim olmayı gerektirir. Eğer detaya hakim değilseniz sizin yaptığınız ne plandan, ne de işten hayır gelir.’


Batu, fiziksel olarak ayakta gözükmesine rağmen duygusal olarak yerin dibinde, itin götündeydi…

Batu’nun bünyesi duruma daha fazla dayanamadı ve burnu kanamaya başladı.

Adeta bütün duruşu, karakteri, kimliği, yıllardır yatırım yaptığı öz güveni; burnundan kan olup akıyordu. İçi de dışı da kanıyordu.

Belfü, Batu’nun durumunu görünce; hiç beklenmedik şekilde duraksadı.

Aslında duraksamadı dona kaldı.

Hiç böyle bir durum ile karşılaşmayı beklemiyordu.

Normalde bu tip durumları sallamazdı ama Batu’nun burnundan akan kan Belfü’nün dikkatini dağıttı.

Herkes panik havasına bürünmüş Batu’ya yardım etme çabasına girmişken, Belfü sadece akan kana odaklanmıştı.

Kanın akışı ve gömleğinde bıraktığı leke çok hoşuna gitmişti.

İlk defa böyle bir his ile karşılaşıyordu.

Rafa kaldırdığı hisleri uzun zamandan beri ilk defa gün yüzüne çıkmıştı. Hissediyordu.

Belfü’nün artık dişine kan değmişti.

Hayatının geri kalanında da benzeri kan sahneleri hep gözünün önünde olacaktı…

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir