Kitapsız
“Yakmak bir zevkti. Bazı şeylerin yitmesini, kararmasını ve değişmesini görmek özel bir zevk veriyordu. Avuçlarında, dev piton yılanını andıran bakır çinko alaşımı hortumla dünyaya zehirli gazyağı püskürtürken, kanının beyninde zonkladığını hissediyordu… Elleri, tarihin paçavralarını ve kömürleşmiş kalıntılarını yok etmek için ateş ve alevin tüm senfonilerini olağanüstü bir şekilde yöneten bir orkestra şefinin elleriydi. Duygusuz kafasında 451 numaralı sembolik başlığı, gözlerinde bundan sonra neler olacak düşüncesiyle turuncu alevler vardı.” (Ray Bradbury – Fahrenheit 451)
diye başlar Ray Bradbury’nin “Fahrenheit 451” kitabı. Eser, kitapların itfayeciler tarafından yakıldığı, insanların sadece televizyonda beyin yıkayıcı şovlar izlediği ve kitap bulundurup düşünen insanların yok edildiği bir gelecekte geçer. Evler artık yanmayan bir madde ile kaplandığı için, itfaiye yangın söndürmez, ama kitap yakar. Kitap adını, kağıdın 451 Fahrenheit’ta tutuşması gerçeğinden alır. ABD’li yazar Ray Bradbury bu kitabı 1953 yılında yazar.
Yıl 2014, kitabın yazımının üzerinden 61 yıl geçmesine ragmen, insanlar 451 Fahreneit’ın öngörüsünü gerçekleştirircesine televizyonda beyinlerini uyuşturan programları izliyorlar. (Türk halkının günlük ortalama TV izleme süresi 6 saat.) Sosyal medyada, anlık mesajlaşma platformlarında kanayan yaralarına tenler basıyorlar.
Her ne kadar mevcut durumda evler yanmayan madde ile kaplı olmasa da; statüler, egolar, kartvizitler hatırı sayılır bir yanmayan madde ile kaplı.
İnsanlar sosyal medya / TV, statü ve yalnızlık üçgenine hapsolmuş durumda.
Farklı bir lens taktığımızda ise, puslu gözüken havanın derinliklerinde küçük umutlar yeşerebiliyor (Acaba?). Kitaplar eskiye gore ziyadesiyle revaçta. Herkesin eşek kadar kütüphanelerinde itina ile dizilmiş kitapları var. Kütüphanesinde olan kitapları farkında olmadan tekrar tekrar alan insanlar var. Elde değil, herkes konuşuyor. Trend oluyor. Var mıydı, yok muydu? Derken alınıyor. “En kötü hediye ederim” deniyor. Bu ne okuma aşkı. Ray Bradbury bu günleri görseydi hüzünleri evde bırakıp masasının üzerine çıkıp Demet Akalın’dan Türkan’a eşlik ederdi.
Ancak kitaplar insanlardan daha yalnız. İnsanların çoğu onları açıp sonuna kadar okumuyor, yüzeysel statü muhabbetine meze yapıyor, altını çizmiyor, içine girmiyor, onları anlamak, hissetmek, anlamlandırmak istemiyor. Kütüphane raflarında masum bir ilgiye muhtaç iken, temizlikçi kadın tarafından arada sırada tozları alınması ile avunuyorlar.
Eve misafir geldiğinde mevzu bir şekilde kütüphaneye geliyor ve “Bu kadar kitabım var bunların hepsini okudum. Çok entelektüelim! ”. mesajı veriliyor. Kitaplar adeta, zengin playboylara tatil / gece mekanlarında eşlik eden havalı eskort görevini üstleniyor. Bedeni üzerinden caka satılıyor.
Bu tip insanların kafasında kitap, midede öğütülen ekmek gibi değil, ambarda bekleyen buğday gibi durur. Nasıl konmuşsa öyledir. Kana ve hayatına karışmamıştır. Onların bilgileriyle zekaları arasındaki münasebet, bir kitapla bir kütüphanenin raf tahtası arasındaki münasebetin aynıdır: Biri ötekinin üstüne binmekle kalır.
Günümüzde kitapları yakmak için görevlendirilmiş itfaye erleri bulunmasa da, bilginin altını boşaltmayı, insanların beynini uyuşturmayı, nefes almasını engellemeyi, alıcılarının ayarlarını bozmayı hedefleyen gönüllü popüler neferler mevcut. Sözüm ona gönüllü. Popüler kisvesi altında pazarlama tornası ile üretilmiş kavramlar, deneyimler, platformlar ve beklentiler nitelikli bilginin baş düşmanı.
(İhtiyaç yokken İsviçre Alpleri’nin oksijeni ile şişelenmiş hava satılıyor. Tüketiciler “Bunu almazsam ölürüm. Yaşayamam.” diyor. Allah’ın havası 32 dolar. Dolayısıyla konsept sıkıcılar “Ohhh!” diyor. Tüketici de İsviçre Alpleri’nin havasını içine çektiği için havası bi milyon olup “Ohhh!” diyor. Alan razı, satan razı. Ama soluduğunun oksijen olmadığının farkına bile varamıyor.)
Sırlar odasının kapısı internet denilen, terliksi organizma tarafından çoktan açıldı.
İnsanlar da neye uğradığını şaşırdı ve her çeşit bilgiyi; her formatta, her platformdan talep etti. Hayatlarını bilgi ağlarıyla ördüler, kendi ağlarında kendi kurbanları oldular, kendilerini dinlemeye, okumaya zamanları kalmadı.
Gerçek bilgiyi aramanın, anlamanın ve anlamlandırmanın azınlıkta olduğu kahraman dimağların ırzına geçenler, fermuarlarını çekip gittiler. Geriye sadece geleceğe pranga olan uyuşturucu illüzyonlar kaldı.
26.10.2014 tarihinde Radikal’de yayınlanmıştır.
İlk Yorumu Siz Yapın