Sarp (35), lojistik sektöründe kariyerli bir risk analisti. Kaporta geniş, motor buhranlı. Melda (32), kozmetik sektöründe satış yönetmeni. Kaporta sevgi kelebeği, motor ise ifade edilememiş beklentiler yumağı.
Sarp ile Melda 5.5 senelik evli. İlk iki seneyi deneme süresi olarak goy goyladıktan sonra ikinci senenin sonunda Pars adında dünya tatlısı bir erkek evlat sahibi oldular. Sarp ile Melda’ya mikrofon uzatıldığında; hayatları renklendi, anlam kazandı. Ancak mikrofon kapandığında iç sesleri; hayatlarının nasıl kısıtlandığından, eskisi gibi gezip tozamamalarından, ilişkilerinin yıprandığından, hayatın sıradanlaştığından dem vuruyor.
Mikrofon Pars’a uzatıldığında ise; iç dış hiç fark ettirmeden yaşının verdiği netlikle ne düşünüyorsa aynen yapıştırıyor:
‘Tam 3 aylıkken, kendi çapımda büyüdüm, derken, evde iş başı yapan ve dilimizi bile (ben de daha dil olmasa bile) anlamayan bakıcı, taze oluşmakta olan özgüvenimi kırdı.’
‘Annemin memesinden adam gibi emmek varken, kendisinin iş yoğunluğundan dolayı; önceden sağılmış sütü buzluktan çıkarıp biberondan içmiş olmak hala yüreğimi acıtıyor.’
‘Gece gazım olduğunda ortalığı yıkıyordum. Bizimkiler yalandan kalkıp, topu birbirlerine atmaya çalışıyorlardı. Top ortada kaldığı için devreye bakıcı giriyordu. Akabinde de gece gaz çıkarma konusu sürece bağlanıp bakıcının görev tanımına eklendi.’
‘Elime sürekli iphone / ipad verip; Pepe, Canım Kardeşim, Niloya, Baby Finger ve bilimum Youtube kanalı manyağı yaptılar beni. Hepsinin tüm bölümlerini defalarca izledim. Kaçıncı saniyede, kimin ne yapacağını, ne diyeceğini biliyorum. Çok sevdiğimi, hep bu cihazları istediğimi zannediyorlar. Ancak kendileri arkadaşları ile bir yere gidip daha rahat vakit geçirmek istediklerinde ya da benimle ilgilenmeye mecalleri olmadığında bu cihazları kaçış enstrümanı olarak kullandıklarının farkındayım. Sadece üzülmesinler diye salağa yatıyorum.’
‘Annem ile babam arkadaşları ile bir program yapmak istediklerinde kendimi zorla davet edilmiş gibi hissediyorum. Ama yine de uslu duruyorum, denileni yapıyorum. Arkadaşlarından puan topluyorum.’
‘Sürekli çocuk gelişimi ile ilgili yalandan kitaplar okuyup arkadaşlarına artistlik yapıyorlar. Ama mevzu benimle oynamaya gelince bunu iş gibi görüp, birbirlerine topu atıyorlar. İhale kime kaldıysa yalandan oynuyor. Bi gözü televizyonda bi gözü telefonunda, benimle oyun oynadığını düşünüp kendince görevini yerine getiriyor. Büyüklük ben de kalsın diye şeklimi bozmuyorum.’
‘Annem gezecek tozacak alış veriş yapacak diye şu genç yaşımda girmediğim havalı marka mağazası kalmadı. Çok sıkılıyorum.’
‘Mamadan sonra adam gibi yemek yapmak zor geldiği için sürekli dışarıdan yemek söylüyoruz ya da AVM’de takılıyoruz. İçim dışım hamburger ve patates kızartması oldu. İşin ironik kısmı beslenmesine ziyadesiyle dikkat eden ebeveynlerim güne granola ile başlıyor.’
‘Babamı hafta içi hemen hemen hiç göremiyorum. Ya işi var. Ya da sosyalleşme atraksiyonları. Vicdan azabı çektiği için hafta sonu kahvaltıdan sonra ayıp olmasın diye beni AVM’deki atari salonundan bozma kapalı oyun parkına götürüyor. Sanki ben kapalı alandaki suni oyunlara hastaymışım gibi. Velev ki hastası olayım, benim hangi oyunla oynamak istediğimden bağımsız, kendi istediği oyunları oynatmaya, kendi istediği aletlere bindirmeye çalışıyor. Yedi jetonluk deneyimden sonra vicdanı rahatlıyor ve gitmek istiyor. Görev tamamlandı. Bir an önce eve gidelim ve beni anneme çaksın. İşine gücüne baksın. Çocuk olmanın ızdırabına yürüyeyim.’
‘Arkadaş çevrelerinde ziyadesiyle popüler olduğu için, bi de para verip oyun gruplarına gidiyoruz. Tanımadığım lavuk lavuk çocuklarla rekabet etmek, onları ezmek zorunda kalıyorum. Sırf ebeveynlerim arkadaşlarına: “Bak bizim oğlan ne kadar kapasiteli alayını dize getirdi.” desinler diye. Oysa ki yine kapalı alanda, istemediğim oyunları, istemediğim adamlarla para karşılığı, annem babam tribünde tezahürat yaparken oynamak isteyip istemediğimi kimse bana sormamışken.’
‘Şehrin en güzel sitelerinden birinde oturuyoruz. Babam, sırf kafası rahat olsun diye eşek yüküyle kira veriyor. Güvenliği sağlam, 8 açık 1 kapalı havuzu var. Farklı yaş grupları için oyun parkları var. Sosyalleşme alanları var. Bakıcım günde bir kere beni dışarı çıkarıyor. Sitenin içinde ezberlediğim oyun parklarında, ezberlediğim deneyimleri aynı çocuklarla deneyimliyorum. Bakıcı görevini yapmış oluyor. Ben güya nefes almış oluyorum. Ama kimse sonsuz bir döngüye girdiğimizin farkında değil. Sürekli aynı kaydıraktan kayıp, aynı salıncaklarda sallanıp, aynı adamlara bulaşmakla hayat mı geçer? Hayat dediğin bu mu? Bilmem. Ebeveynlerim bilir.’
‘Evin içinde tamamen annemin zevkine göre tasarlanmış havalı bir odam ve yine ebeveynlerimin tercihlerine göre, beni ne kadar sevdiklerini göstermek için alınmış milyon tane oyuncağım var. Mümkünse odadan dışarı çıkmamam ve oyuncaklarımı dağıtmamam talep ediliyor. İstediğim oyuncakla, istediğim yerde, istediğim şekilde oynayamayacaksam, hayatın ne anlamı var. Erken yaşta depresyona girdim.’
‘Tahmin edebileceğiniz gibi daha okul çağım gelmemiş olmama rağmen çok pahalı bir okula gidiyorum. Burada da bir sidik yarışı söz konusu. İki İngilizce kelime öğreniyorum. Aksanlı falan. Sonra misafirliklerde cümle içinde kullanıp herkesten aferin alıyorum. Bütün gün okuldayım. Sürekli çizme, boyama, lego yapma, kırmızı başlıklı kızın hikayesini bir de kurtun gözünden yorumlama (sanki filozof olacağız bu yaşta) parkta amuda kalkma vb oyunlar oynuyoruz. Öğretmenlerim de yalandan ilgileniyor gibi gözüküyorlar, kendilerine verilen görevlere check atıyorlar. Ama ne özveri, ne sevgi, ne de samimiyet var. Sonuç olarak ebeveynlerim, sürekli gittiğim okulu ve ne kadar pahalı olduğunu seçkin ortamlarda mutlaka cümle içinde geçiriyorlar. Ne kadar modern ve özgün bir eğitim tarzı olduğundan, kendilerinin ne kadar özverili olduğundan bahsediyorlar. Onlar mutlu olsunlar da sıkıntı yok. Ben de görevimi yapıyorum.’
Sarp ile Melda; kendi deneyimlemiş oldukları ve mesai saatlerinin dışına taşan profesyonel hayatlarının zehirine maruz bıraktıkları 3.5 yaşındaki Pars’ın pasif içici olduğunun ve evlatlarının düşünce dünyasının derinliğinin ne kadar farkındalar bilinmez. Bilinen tek şey, çocuklarına verilebilecekleri en güzel şeyin zamanları olduğudur.
“Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz bir çocuğun gözlerinin içine bakın; çünkü bir çocuğun bir yetişkine öğretebileceği her zaman üç şey vardır: Nedensiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak ve elde etmek istediği şey için var gücüyle dayatmaktır.” – Paulo Coelho
Tek Yorum