"Enter"a basıp içeriğe geçin

Türk Süper Kahramanları

turk_super_kahramanlari.001

Türk Süper Kahramanları

Agâh (34 – Bekar), kreatif direktör. Şekil sakalı, tarz kıyafet / aksesuarları, farklı bakışı ve kıdemli şeytan tüyü ile alanının popüler isimlerinden.

Başarılı kampanyalar yapıp ödüller almak, sahneye çıkmak, müşteriden ve sektörden aferin almak en temel motivasyonları.

Yoğun ve zorlu iş temposunda başarıdan başarıya koşarken bedenini rassal bedenlerle dinlendirenlerden.

Agâh, uzun ve başarılı bir kariyerin ardından; bir süredir hiç tadını bilmediği bir his olan depresyon ile karşı karşıya. Yıllardır depresyona girenlerle makara yaptığı için, bir türlü kendine konduramıyor ve ne yapacağını da bilmiyor. Profesyonel yardım almak istese de doktora gitmek için egosundan bir türlü izin alamıyor.

Peki nereden çıktı bu depresyon? Neden daha önce yoktu da şimdi peydahlandı? Net bir cevap verilebilir mi? Bilinmez.

Ancak görünene göre Agâh, bir süredir başarı, kariyer, ödül ve rassal bedenlerle  tatmin  olamıyor? Sanki hayatında hep bildiği ama tarif edemediği eksik bir puzzle parçası var. Maalesef bu parça algı olarak küçük hissedilmesine rağmen, bünyede eşek kadar bir boşluk oluşturuyor.

Doktor desteği konusunda egosuna söz dinletemeyen Agâh, alternatif olarak spiritüel yaklaşımlara yöneldi. 22’li Çakra Meditasyonu, I-Ching, Yoga, Nefes gibi yolların hepsini denedi. Hepsinin de ilk 5 dakikasından sonra hem kendi ile hem de ortam ile makara yapmaya başladı. Katıldığı programları bir türlü ciddiye alamadığı için,  faydasını da göremedi. Hayatı boyunca içten yanmalı motor ile hayat seyrinde sol şeritten giderken, şimdi kendini motive edecek hiç bir şey bulamıyor.

Günlerden Perşembe, sonu yine hüsranla sonuçlanan çakra açtırma deneyiminden çıktı. Arabasını park ettiği otoparka yürürken; ileride hatırı sayılır kafenin valesi ile muhabbet eden yetkiliye el işareti yaptı. Yetkili de Agâh’ın arabasına doğru yürümeye başladı. İkili arabanın başında kesişti. Agâh, adamın suratına bakmadan ‘Ne kadar?’ dedi. Yetkili de ‘9 lira’ dedi. Fişi alırken Agâh kafasını kaldırdı ve yetkiliye kilitlendi. İç sesi ‘Yok artık amk!’ diye bağırırken,  gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Adam da şaşırdı. ‘Hayırdır kardeş bi sıkıntı mı var?’ deyince Agâh,  ağlamayı bıraktı Otopark yetkilisine sarılarak böğürmeye başladı. Adam neye uğradığını şaşırmıştı. Adamın şaşkınlığı karşısında Agâh, ‘Mehmet Abi beni hatırlamadın mı? Ben Agâh, mahalleden. Senin elinde büyüdüm. Sen benim kahramanımdın.’ Mehmet, derin bir nefes aldı ve vakur bir gülümsemeyle ‘Hatırladım hatırlamaz olur muyum? Çok değişmişsin tanıyamadım. Güzel kardeşim benim’ diyerek sarılmaya devam etti.

90’lı yılların sonlarına kadar Türkiye’de yetişen her erkek çocuğunun mahallede öykündüğü, örnek aldığı, kahraman olarak gördüğü bir abi figürü vardı. Amerikalı’nın süper kahramanı ne ise bizim de süper kahramanlarımız bu kişilerdi. Bizim Süpermen’imiz, Örümcek Adam’ımız, Demir Adam’ımız, Thor’umuz olmadı ama mahallede büyürken kahramanımız olan, bizi koruyan kollayan abilerimiz vardı. Bu abi figürü; mahalle manavı, berber kalfası, kahve askıcısı, motor rektifiyecisi, tornacı olabiliyordu. Hepsinin ortak noktası ise kendilerini farklı kılan fırlamalık, kabadayılık, çapkınlık, iyi top oynama vb. gibi bir alamet-i farikaları olmasıydı.

İşte Mehmet’de zamanında Agâh’ın yetiştiği mahallenin en karizmatik abilerindendi. Agâh’ın ergenlik çağlarında Mehmet, mahalle manavıydı. Ancak farklı bir manav profiliydi. Çünkü Agâh, ilk felsefe kitaplarını, ilk klasiklerini Mehmet Abi’sinden alarak kitap okumayı O’nunla sevmişti. Mehmet, dükkanda müşteri yokken sürekli kitap okurdu. İşin ironik kısmı bu kadar entelektüel derinliğine rağmen kabadayılıktan, sürekli kavgadan dövüşten hiç taviz vermezdi.

Metin – Ali – Feyyaz’ın tarih yazdığı yıllarda ilk Beşiktaş kaşkolunu alıp, Agâh’ı ilk Beşiktaş maçına götüren yine Mehmet abisiydi. Dükkanda Metin ile çekilmiş bir fotoğrafı vardı. Agâh o fotoğrafa karşı çok ezikti. Anne ve babası Fenerbahçeli olmasına rağmen Agâh’ın Beşiktaşlı olmasının nedeni Mehmet abisinde gördüğü Beşiktaş sevgisiydi.

Agâh her fırsatta sürekli Mehmet’in dükkanına gider, gönüllü olarak kendisine yardım ederdi. En sevdiği zamanlar ise dükkana karpuz geldiği zamanlardı. Çünkü mahalle ahalisi, kamyondan  manava kadar ip gibi dizilir koca koca adamlar, küçücük çocuklar kamyondan karpuzları elden ele atarak tezgaha dizerlerdi. Tüm mahalleli için çok keyifli bir deneyimdi. Amaç hiç karpuz düşürmemek olsa da, arada elden kaçar ve düşenler kenara koyulurdu. İşin en keyifli kısmı; operasyon sonrasında bakkalın hemen peynir getirmesi ve herkesin düşen karpuzlarla, peynire yumulması idi.

Agâh, ergenlik yıllarında da biraz çapkındı. Bir keresinde bu çapkınlığı yüzünden başına sağlam bir bela aldı. Lisede taze çıkmaya başladığı kızın eski sevgilisi çok belalı olmasıyla etrafa nam salmıştı. Kızdan ayrılması için Agâh’a haber gönderdi. Ancak Agâh ise çocuğun arkasından gider yapıp bildiğini okumaya devam etti.

Kızın eski erkek arkadaşı Şehmuz, ekibini toplayıp mahalleyi bastı. Her yerde Agâh’ı arıyordu. Mahallelide de duruş konusunda bazı çatlaklar oldu. Agâh ise durumu öğrenir öğrenmez Mehmet’in dükkana kaçmıştı. Şehmuz ve adamları;  ellerinde sopalar, nunçakular, kelebekler, manavın önünde Mehmet’e Agâh’ı vermesi doğrultusunda posta koyuyorlardı. İşte Agâh’ın hayatı boyunca unutumayacağı sahne o esnada yaşandı. Medeni tartışmalar sonucunda gerilim artıp, taraflar çirkinleşmeye başlayınca; Mehmet, Allah ne verdiyse, elindeki karpuz bıçağı ile ekibin arasına daldı. Allah’tan kimseyi bıçaklamadı. Ancak eline geçirdiğini meyve sebze taşımaktan nasır tutmuş ellerine ile tokat manyağı yaparak ekibi dağıttı. Gürültü patırtıya koşan kahve tayfası da Mehmet’e destek verince adamlar hayatlarının hatasını yaptıklarını anladılar.

Bir kız yüzünden neredeyse kan dökülecekti. Mehmet, canı pahasına topa girmişti. Hem de hiç düşünmeden. Çünkü delikanlılık, abilik bunu gerektirdi. Çünkü O gerçek bir kahramandı. Agâh’ın kahramanıydı.

İşte Agâh, kahramanını otopark kıyafetleri içinde görünce bünyesindeki savunma mekanizmalarını emanete bıraktı ve kendini toparlayamadı. Nasıl olur da o efsane Mehmet Abi elinde pos cihazı gibi bir makine ile insanlara gel gel yapıyordu. Olamazdı. Çok kutsal bir işti. Ama Agâh kahramanının hayatının bu noktaya nasıl geldiğini merak ediyordu.

Mehmet, Agâh ı ilerideki çay ocağına davet etti. Yer ile bütünleşmiş iskemleleri çekip oturdular ve karşılıklı cigaralarını yaktılar. İlk nefesler çekildikten sonra  başladılar anlatmaya. Agâh anlattıkça Mehmet’in gözleri doldu. ‘Aferin lan kerata, adam olacağın belliydi. Gurur duyuyorum seninle’ dedi. Mehmet ise anlatmaya başlayınca Agâh daha da dağıldı.

Agâh mahalleden ayrıldıktan sonra, Mehmet evlendi. İki çocuk sahibi oldu. Çocuklar bereketi ile geldi ve bir manav dükkanı daha açtı. İşleri iyi gidiyordu. Keyfi yerindeydi.

Ancak bir gün ailecek gidilen bir bayram gezisi esnasında,  trafikte alkollü birinin eşine laf atması sonucu aracından indi adamla ciddi bir mücadeleye girdi. Adamın silah çekmesi üzerine kendisini bıçakladı. Adeta hayatı karardı, hem de ailesinin gözleri önünde. Öldürmeye teşebbüsten hapse girdi. Hafifletici sebepler falanlar filanlar da olsa hatırı sayılır bir süre içeride kaldı. Çoluk çocuk perişan oldu. Kayınpederinin baskıları doğrultusunda eşi de, kendisinden boşandı ve boşanırken çocukları aldı.

Mehmet içeriden çıkınca yine tek tabanca kaldı. Sağda solda fedailik, korumalık, meyve sebze halinde hammallık gibi işlerde takıldı. Ancak bir türlü dikiş tutturamadı. Hep yanlış işler ve / veya kişiler denk geldi.

Akabinde yine Mehmet’in daha önce büyük bir iyilik yaptığı bir tanıdığı belediyede hatırı sayılır bir pozisyona geldi ve otoparkta iş ayarladı.

Agâh’ın içinde boşluk falan kalmadı. Uzun zamandan beri gerçek bir insan ile gerçek konulara dair muhabbet etmemişti. Hele ki bu gerçek insan, çocukluk kahramanı olunca tadından yenmez. Bünyede eksik parça kalmaz. Hatta parça artar.

Agâh; Mehmet abisini görebilmek ve nefes alabilmek için,  uzun bir süre Mehmet’in çalıştığı otoparka anlamsızca gitti geldi. Uzun uzun sohbetler, gülmeler, ağlamalar, sarılmalar, çoşmalar, racon kesmeler, eskileri yad etmeler Agâh’a çok iyi geldi. İlk defa nefes aldığını hissetti.

Agâh ve Mehmet; an itibariyle, Kuzguncuk’ta birlikte açtıkları manav dükkanını işletiyorlar. Agâh’ın hayatında artık ödül, kariyer, kampanya, çakra, meditasyon, yoga, depresyon, to-do-list, calendar, meeting request, performans gibi mevzular yok.  Tüm bu illüzyonların yerine  Agâh’ı her daim anlamlandıracak, koruyacak ve Agâh’a nefes aldıracak kahramanı, Mehmet Abi’si var…

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir