Bi Tık Ötedeki Ünlü

Sudenaz; besin kaynağında ‘ilgi’ olan, alkışlara bağlanmış bir solunum cihazı ile hayatını sürdüren, toplum nezdinde ilgi ve merak uyandıran, ana akım medyada hatırı sayılır görünürlüğü olan ‘ünlü’ biri.

Mevcut havalı konumuna kolay gelmedi. Alkış evrenine doğru çıkmış olduğu astral seyahat esnasında, atmosferden geçerken yanmamak için geçmişinden habis bir uydu gibi sıyrılarak, alkış evrenine geçiş vizesi aldı.  Gerçek anlamda bir geçmişi yoktu.  Dolayısıyla da geçmişinden sıyrılırken çok zorlanmadı.

Kendisine nefes aldıran tek şey ‘ilgi’ idi. Sudenaz da; insanları şaşırtmak, ilgiyi sürekli bünyesinde tutmak için, kendisine ciddi zarar vermek dahil, her şeyi yapmayı göze almıştı.

Arkadaşı Revnak’ın gazına gelerek sosyal medyaya girdi. Özel bir sosyal medya uzmanı tuttu. Başlangıçta arkadaş tavsiyesi olarak müdahil olduğu sosyal medya, git gide ruhunu emiyor, beynini uyuşturuyor elinden akıllı telefonunu bırakamıyordu.

“Tarjan, senin takipçi sayın kaç? Ben altıyüzbine geldim. Türkiye’deki ünlüler arasında ilk beşteyim.”

“Nalan: ‘Pilateste ayaklarım tavana değmişken çeker misin beni?  Millet vücut görsün. Spor yapan hatun görsün. Su’ya da kapak olsun.’”

“Canlı yayına öncesi şu havalı kılık kıyafetimle, makyajımla çek bakalım Nalan. Millet programı izlemek için motive olsun. Canlı yayın sonrası da kamera arkası ekip ile fotoğraf çekiniriz. Ekip ile nasıl kaynaştığımı, ne kadar mütevazi olduğumu gösterip tweetleriz.”

“Bu akşam yine bir galadayız. Foursquare filmin ismi ile check-in olmayı unutma Nalan. ‘Yalnız Komodo Ejderi Şahitti’ filminin galası yıkıyor.”

“Aldığımız kitapları getirir misin Nalan? Kitapları kreatif bir şekilde dizelim. Yanına bir kahve koyalım. ‘Boş değiliz sürekli hayvan gibi okuyoruz.’ mesajını fanlarımıza verelim.”

“Bugünün özlü sözünü girdik mi Nalan? Yapıştır tüm mecralardan”

“Son tweetimi kaç kişi retweetledi, kaç kişi favladı, kaç kişi mentionladı acaba?”

“Son koyduğum fotoğrafı kaç kişi likeladı? Ne yorumlar yazıldı?”

Yüzbinlerce fanı vardı ve hepsi Sudenaz için adeta ölmeye hazırdı. Sudenaz açısından ise o fanların hepsi birer like / rakamdan ibaretti. Statüsünü konumlandırırken, işine dair pazarlıklarını yaparken sürecin bazını teşkil eden rakamlar.

Necip, o rakamlardan sadece biri. 21 yaşında. Meslek lisesi Torna Tesviye terk. 7 senedir çarşıda bayan iç çamaşırı satan bir dükkanda kepenk indirip kaldırıyor.  Paspas ile başlayan her sabah, ünlü olacağına dair bir umut ile şenleniyor. Mesai bitminde ise kepengi indirdikten sonra asma kilidin kilitlenme sesi ile  gerçek ile yüzleşiyor. Hayata dair tek eğlencesi ise Sudenaz’ı sosyal medyada takip etmek.

Sudenaz’ın, yaşağıdı şehire konsere geleceğini öğrenen Necip aylar öncesinden hazırlıklarını yapmaya başladı. Konser günü geldi çattı. Sudenaz hayranları ortalığı yıkıyorlardı.  Necip’in aklı sürekli konser bitiminde Sudenaz ile fotoğraf çektirmekte idi. Konser bitti. Sudenaz hızlı ve sabırsız adımlarla sahne arkasındaki karavanına girdi. Halı saha maçlarından tanıdığı, sahne arkası güvenlik ekibindeki arkadaşı Rıza, Necip’i sahne arkasına almıştı ama Sudenaz’ı karavana girmeden yakalayamamışlardı. Rıza, Sudenaz’ın menejerine kovulma pahasına yalvardı. Necip’in yıkılacağını biliyordu. Sadece bir fotoğraf istiyordu. Ne olacaktı ki Sudenaz’ın iki dakikasını almayacaktı. Menejeri Sudenaz ile konuştu ancak “Bu yorgunluğun üzerine uğraştırma beni fotoğrafla vs ile” diye sağlam bir fırça yedi. Necip’in yalvaran bakışlarından o kadar etkilenmişti ki Sudenaz’ın cevabını söyleyemedi. “Kendisinin ekibi ile toplantısı var, müsait değil. Adresinizi alalım imzalı bir albumünü göndeririz.”

Necip, mutlu sona bu kadar yaklaşmışken deneyimlediği gerçeklik karşısında adeta yıkılmıştı. Her gün saatlerce takip ettiği ve ‘bi tık ötede’ olduğunu düşündüğü ünlüye ne kadar uzak olduğu ve kendisinin O ünlü için sadece bir like / rakam olduğu ile yüzleşti. Ertesi gün dükkanın kepengini açıp paspas yaparken bu üzüntü, kısmet söyleminin semantik ağırlığı altında ezilecek buruk bir tebessüme dönüşecekti.

“Biz televizyon izleyerek, milyonerler, sinema tanrıları, rock yıldızları olacağımıza inanarak büyüdük, ama olmayacağız. Simdi bunu anlamaya başlıyoruz.” (Tyler Durden, Dövüş Kulübü)

Haydi Toplantı Yapalım

Haydi Toplantı Yapalım

Berk, yalnızlığının acıtan yanlarını profesyonel ekosistem ile dolduran beyaz yaka insanı. İş hayatında suni olarak salgılanan alkış hormonu ile beslenir. “Halledersin koçum!” denildiğinde plazayı sırtına almaya çalışır ve bu uğurda ekibinin ciğerlerini de su toplatır. Sürekli havalı sunumlar yapar, her aktiviteye gönüllü katılır ve katıldığı aktiviteyi yönlendirir. Her etkinlikte en özgün soruları sorma çabasındadır. Üst yönetimin kokusunu 22 km’den alıp hemen yanlarında biter. 27 saniyede tüm başarılarını anlatır. Her daim alkışları toplayan ancak hayatı boyunca etrafındaki kartvizit bağımlı suni kalabalıkların arasında, yalnızlığı ile yüzleşir.

Hayatın, toplantı kurgusunun içerisine entegre edilmiş bir proje olduğuna inanır ve “Yine toplantım var”, “Hayvan gibi yoğunum olm”,  “Daha öğle yemeği bile yemedim” gibi söylemlerden de büyük haz duyar.

Berk Neden Toplanıyor?

Proje ve iş süreçlerini konuşmak, değerlendirmek, paketlemek, projelerini satmak ve aferin almak için.

Profesyonel ekosisteme dair dedikodu düzeyini tüm paydaşlarda eş baza getirebilmek adına  statü almak ve vermek için.

“Haydi haydi çok iyi gidiyoruz. Moral bozmuyoruz. Devam Devam…” söylemleri ile çalışanları motive etmek için.

“Geribildirimleriniz burada çok değerli. Konu ile ilgili olarak katma değer sağlayabilmek için elimizden geleni ardımıza koymayacağız.” söylemleri ile çalışanların gazını almak için.

Berk’in Toplantı Aksesuarları

Her profesyonelin kolaylıkla bulamayacağı, toplantı katılımcılarının gördüklerinde mutlaka “Defterin çok güzelmiş. Nereden aldın?” diyecekleri, tercihen yurtdışından alınmış, çizgisiz, profesyonel bir defter.

Berk’ın profesyonel tarzını yansıtan ve pahada hafif olmayan, bakanları bir daha baktırtacak profesyonel bir kalem.

Kartvizitini çıkartırken “Ulan ben de bu pozisyonda bu şirkette çalışıyorum, boru değil beni buna göre konumlandır” mesajını itina ile veren bir kartvizitlik.

Mail düz koşularına toplantı ortamında hız kesmeden havalı olarak devam edebilmek için yurtdışından gelmiş kılıfı ile iPad Mini.

Profesyonel imajına katma değer sağlayacak; en incesinden, en yeni çıkanından bir akıllı telefon.

Berk’in Toplantı Süreci

“Meeting request” gelince “accept” etmek, hatta artislik yapıp “tentative” demek veya “meeting request”i “forward”etmek, takvim paylaşmamak, “Arasın takvimimi öğrensin” demek; Berk’in çok hoşlaştığı haraketlerdendir

Toplantıya ortalama 10-15 dk geç katılır. Girer girmez “Daha önce x toplantısındaydım şimdi bitti ancak gelebildim.” deyip özür diler.

Toplantı esnasında içecekler sorulduğunda cool bir ifade ile mutlaka sade filtre kahve sipariş eder.

Toplantı esnasında ortaya konulmuş olan yiyeceklere ırgat gibi dalmaz. Tabağa hiç dokunmadan “Ben böyle şeyleri önemsemem, 3-5 cookie insanı değilim, sağlıklı beslenirim, nefsime hakimim” imajını verir.

Toplantı sürecinde yalandan herkesin görüşünü sorar. Tüm bu görüşleri aldıktan sonra yine kendi görüşü doğrultusunda aksiyon alınmasını sağlar.

Toplantı masasının altında alternatif toplantı yapmaktan büyük haz duyar. Whatsapp’ten anlık toplantı dedikodusu yapar. Facebook‘ta adam pokeler. DM’den yürür. Foursquare’de check-in olur ve toplantı odasının, şirketin, muhtarı olmaya çalışır. Görüldüğü gibi bu araçlar, sıkıcı geçen bir toplantıyı Alice’in harikalar dünyasına dönüştürebilir.

Sürekli kullanmış olduğu toplantı odasında bu sefer yalnızdı. İcra kuruluna bir sunum hazırlıyordu. Birden toplantı odasının sabit telefonu çaldı. Sık rastlanan bir durum değildi. Telefonu açtı. Ahizenin ucundaki mekanik ses kendini tanıttıkdan sonra, Berk’in orada yapmış olduğu toplantılara dair inanılmaz detaylar verince Berk’in beti benzi attı. Telefonun ucundaki ses, Berk’in uzun süredir yapmış olduğu toplantılara ev sahipliği yapan toplantı odasının ta kendisi idi. Dile gelmişti. Berk’e iletmek istediği kısa ve net bir mesajı vardı:

“Hayat bir sınavsa eğer hiç uğraşma, adını yaz ve çık. Belki sınıfta kalırsın; ama adının altında bembeyaz bi sayfa bırakırsın.”  (Aziz Nesin)

Berk hayatında ilk defa mavi ekran ile karşılaşıyordu. ?#>!*?+½%

16.02.2014 Tarihinde Radikal’de yayınlanmıştır.

Viral İnsanları

Hayata viral lenslerle bakan insanlar…

Pazarlama dünyası ile viral kavramları uzun bir süredir çıkıyorlar. Ancak ilişkilerinde çalkantılar eksik olmuyor. Zaman zaman pazarlama, viralin marjinal yaklaşımlarından rahatsız olurken, zaman zaman da viral, pazarlamayı eski kafalı olmakla suçluyor. İlişkinin final sahnesinde mutlu son var mıdır? Bilinmez.. Bilinen şey şu ki, modern pazarlama iletişiminde viralin hatırı sayılır ve havalı bir konumu var. Hatırı sayılır konumundan dolayı, viral ile uğraşmak, viral film çekmek / çektirmek, viral kampanya yapmak:

 “Bizim viral, sizin virale kor.”,

“En iyi Sevgililer Günü virali bizim”,

“En iyi Anneler Günü Virali Hamit’lerin”,

“Sizin viral kaç görüntülenme aldı?”

“Hiç seed etmeden organik olarak hayvan gibi görüntülenme aldık. Seed ederek ebem de o kadar görüntülenme alır.”

“Bizim viral Mashable’da çıktı.”

“Youtube’ta ana sayfaya bi girdim organik olarak Ecesu’ların virali gördüm.”,

“Bu iş kesin viral, gaza gelmeyin. Sazanlık yapıp atlamayın”,

“Bu sene mutlaka güzel bir viral yapmamız gerekiyor”

“O kadar iyi bir viral oldu ki, TV’de de yayınlayabiliriz”

“Bi viral yapalım. Haber kanallarında çıksın. Gazeteler organik olarak haber yapsın”

“Flashmob gerçekten çok ilgi çekiyor.”

“Recep, Hakkı, Hasan. Ne kadar kedi, kopek, bebek videosu varsa indirin. Bakalım, inceleyelim. Çekeceğimiz viralde hangisini nasıl kullanacağımıza karar verelim.”

“Tüketiciye ‘Yok artık anasının nikahı’ dedirtecek bir piçliğe ihtiyacımız var.”

“X makinesi yapalım tüketici düğmeye basınca şakalar komiklikler olsun. Wow efektini çekelim, viral olarak yayılır. ”

“İçerik yeterince iyi ise seed etmeye gerek yok. Zaten yayılır.”

“Yapacağımız şakada tabiki halktan insanlar olacak ama cast kullanmazsak videoyu kurtaramayız.”

“Fırlama sözlerle bezenmiş güzel bir şarkı yapar ve havalı bir klip çekersek oradan yürürüz.”

“Hacı bizim virali gördün mü? Süper di mi. Bi tweet atsana. En kötü ben paylaştım. Onu retweetle”

“Bizim viral bu sene, x, y, z yarışmalarında k,l,m ödüllerini aldı. Herkese kapak olsun.”

“Insight’ı doğru bir hype ile birleştirdin mi yürücen aga…”

gibi söylemler pazarlama ekosisteminde daha yüksek frekans ile karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla viral çekmek, yaymak, ölçmek vs gibi konulara dair kesilen ahkamlar pazarlama ekosisteminde ziyadesiyle değer buluyor.

Peki Nedir Bir Viral Kampanyayı Başarılı Kılan?

Markanın hedef kitlesine uyan doğru bir iç görüye dayanması.

  • Doğru içgörü üzerine kurgulanmış başarılı bir hikaye anlatılması.
  • Hikaye oluşturulurken ve anlatılırken:

     Hikayenin başında bir problem olması

     Hikayenin kahramanının olması

     Hikayenin geçtiği bir ortam / mekan olması

     Hikayenin marka hedef kitlesi ile kimya uyumu olması

     Hikayesenin sade olması

     Hikayenin samimi bir dilde anlatılması

     Hikayenin doğası gereği yayılabilir olması

     Hikayenin marka DNA’sı ve stratejisi ile bağlantılı olması

     Hikayenin mutlaka bir sonu olması

  •  
  • Offline ya da online bilinen bir hype ile paslaşması ve aşinalık yaratması
  • Organik yayılımın nefesinin düşeyazdığı anda hedef kitleye uygun mecralarda seed edilmesi

Viral kampanyaların pazarlama iletişimindeki yerinin ve öneminin hızla arttığı aşikar. Bu süreçte en  kritik olan husus, entegre akan pazarlama iletişim sürecinde gerçekten bir virale ihtiyaç var mı? (içerik ve hedef kitle ile etkileşim planlaması açısından) Varsa viralin entegre pazarlama iletişimindeki rolu nedir? Viralden beklenen hedef nedir? Beklenen hedefi nasıl ölçümlüyoruz? Gibi soruların süreç başlamadan once cevaplarının verilmesi, ilgili paydaşlarla mutabık kalınması ve akabinde aksiyon alınması.

Pazartesi Diyete Başlıyorum

Pazartesi Diyete Başlıyorum

Pazar akşamları “Yarın ne giyeceğim?” sorusudur her zaman acımasızca, merminin ne kadar derine ineceğini, ne kadar can yakacağını düşünmeden, acımasızca tetiği çeken. Ayla’nın ergenlik çağlarından beri dudak tiryakisi olduğu sorunun da ta kendisi.

Annesinin, çocukluğundan beri “Yi yavrum, yimezsen büyüyemezsin” söylemlerine kayıtsız kalmadan, nitelikli yeme, misafir ağırlama, güne katılma kültürünün baskın olduğu bir çevrede büyüdü.

Defalarca yemeye tövbe etti. Sayısını ve türünü hatırlamayacak  kadar diyet yaptı. Zaman zaman radikal kilo kayıpları yaşayıp, akabinde soluğu alışveriş merkezlerinde ve ‘in’ mekanlarda alarak fütursuzca arz-ı endam etti. Sevgili yaptı. Ex kıskandırdı. Ancak her daim filmin son sahnesinde, bir elinde bal kabaklı cheesecake bir elinde macaron tabağı ile gözyaşı döken kişi de yine kendisi oldu.

Hayat seyrinde hiç sesini kısamadığı bilinçaltı / üstü söylemlerin ve karşılık bulamamış aksiyonların faturasını ödedi:

Pelinsu,  yarın yine süper mini ve onüç punto topuk kombinasyonuyla beni ezecek ve ben yine yüzüne gülümseyerek paralel evrende ise saçını başını yolacağım.

Her Pazartesi sıradışı bir motivasyonla başladığım diyet deneyimi, güzel bir iş yemeği ile Çarşamba öğlen ciddi darbeler alırken, kız kıza çıkılan Cuma gecesi eğlencesinde yerle bir oluyor. Tıpkı umutlarım ve  hayallerim gibi.

Her sabah iki yumurta haşlayıp yanımda getiriyorum, ama o yumurtalar çevreye verdikleri rahatsızlıktan dolayı kendilerine nefretle bakanlardan dolayı çok mutsuzlar ve yumurtalar bile benimle birlikte olmak istemiyorlar.

Üstünde büyük şekillerden ve geometrik desenlerden oluşan giysiler giymiyor; enine çizgiler yerine, boyuna çizgileri tercih ediyorum.

Bacaklarımı  ince ve alımlı göstermek için,  bacaklarımın önüne ve arkasına vücut yağı sürüyorum.

Makyaj yaparken elmacık kemiklerimin altına koyu tonlarda allık sürerek yüzümü daha zayıf gösteriyorum. Yerse.

Makyaj yapmadan yarım saat önce yüzüme uyguladığım buz kompresi, yüzümdeki şişkinlikleri indirmeye yardımcı oluyor.

Koyu rengin ince gösterdiği gerçeğinin yüzüm için de geçerli olduğunun farkındayım   ve her şeyden önce tenimi brozlaştırıyorum.

Sürekli yüksek topuklu ayakkabı ve cüretkar dekolte giymek kiloyu arkada plana iter mi?

Saçlarımı katlı kestirdim, yanaklarımın bir kısmını örterek daha zayıf bir yüze sahip oldum.

Simgenaz’ın minilerle bezenmiş kısacık boyu, çarpık bacakları, yüksek topuklarıyla Selimcan ile fingirdeşmesine uyuz oluyorum.

Bütün kızlar yüz metreden güzel görünür, ama ben fit vücudumla yakın mesafede de fark yaratmak istiyorum.

Havaların ısınmasına katlanamıyorum. Kısacık şortlarını giydikleri gibi o incecik bacakları manken gibi fizikleri ile bütün sokakları dolduruyorlar! Hepsinden nefret ediyorum!

Karatay diyeti mi? Dukan diyeti mi? Yoksa falancaya efsane kilo verdirmiş efsane Dr. Filanca’nın diyeti mi? karar veremiyorum.

Lpg, infra snella, liposuction, velasmooth, kavitasyon hangisi basenlerim ile beni barıştırır

Vücudun belli bölgelerine özel çamur, yosun, krem türevi şeyler sürüp zayıflama aktivitelerinde bulunarak, sağlıklı sıkılaşıyorum. 

Ayurvedik detoksun son gününde tuvalet taşlarının desenlerini ezberledim.

Vata, Pitta, Kapha ve Tahta hayatımızın elementler, herkes sevdiği elementi alsın.

Zayıflamaya dair söylem ve aksiyonların bünyede yaratmış olduğu hüznü bi nebze olsun atabilmek için hiç istememesine rağmen hafta sonu, memleketinde, annesinin mahalleden arkadaşları ile organize ettiği hamam davetine icabet etmeye karar verdi.

Çocukluğundan beri hiç sevmezdi hamam ortamlarını. Koca memeli yaşlı kadınların aşağılayan bakışları, natırın sert ve can yakarak yaptığı keseler, ortamdaki arsenik sülfür ile bezenmiş hamam otu  kokusu unutamadığı hamam anılarının başında geliyordu.  Tüm bunlara rağmen kendini hamamda kese köpük yaptırırken buldu. Natır Emine Abla, Ayla’yı çocukluğundan beri tanıyordu. Uzun zamandan beri gelmediği için de kendisine bozuktu. Bu kırgınlık, kesenin Ayla’nın vucudunda yaptığı baskıya yansıdı. Ayla, ortamdaki gerilimi azaltmak için yalandan bir soru sordu: “Emine Abla, yıllardır kilo problemi yaşıyorum. Sürekli diyetteyim. Ne yapmam lazım?”

Emine abladan hiç beklemediği bir cevap aldı:

“Diyetsiz yaşam formu olmayan sanal bedenler büyüleme gücüne sahip, tamamıyla gerçek, gölgelerinden ve yorumdan yoksun bir haldeler. Yaptıkları her hareket;  planlı, programlı ve hedef odaklı. Daha fazla  ilgi, daha fazla takipçi, daha fazla ün, daha fazla refah düzeyi ve daha yüksek bir statü için sanal terler döküyorlar, sanal açlık çekiyorlar. Bu da gerçek alınterinden yoksun, aslıyla kusursuz bir benzerlik gösteren, ancak insanda sanal bir haz duygusuna yol açan sanal bir oksijen solunumu. Sen gerçek oksijenin ne olduğunu çok iyi bilen bir kızsın. Bunlara takılma.”

Ayla’nın yıllardır profesyonel ortamlarda aradığı cevap, isteksiz bir şekilde uzandığı göbek taşında Natır Emine Abla’dan geldi ve o an itibariyle Ayla nefes almaya başladı…

09.02.2014 Tarihinde Radikal’de Yayınlanmıştır. 

Feys ve Taco Döner Raksı

Soner bir deli oğlan. Türk kültürüne dair günlük antremanlarını aksatmaz. Demlenmiş her sohbette, kültür dinamiklerine dair orta sahada rövaşata çekmekten imtina etmez.  Türk kültürünü bütünleyen en önemli alt kültürlerin kahve, gün, öğrencilik, profesyonel çalışan, esnaf, halı saha, delikanlı kültürleri olduğu düşüncesinde.

Çocukluğundan beri profesyonel olarak; düğün, mevlüt, tebareke, kız alma, asker uğurlama, halı saha, iki film birden okazyonlarının profesyonel katılımcısı.

Hatırı sayılır bir süredir beynini kemiren bir soru ile yatıp kalkıyor: “Neden Facebook nam-I diğer Feys  herkesin günlük hayatında bu kadar yer teşkil ediyor?”

Kahvede okey oynarken sabit bir sinek vızıltısı gibi arkaplandan gelen televizyon sesindeki kakafoninin arasında “Mark Zuckerberg” ismini duyarak kulak kabartıyor. Haber spikeri Mark Zuckerberg’in tatil için Göcek’e geleceğini söylüyor. Soner’in kafasındaki seri bağlanmış  ampuller, voltaj kapasitelerini zorlayarak yanmaya başlıyor. Zaman kaybetmeden aksiyon planını tasarlayıp gerekli hazırlıkları yapıyor. Hazırlıklarını tamamlar tamamlamaz; Göcek’te kayık ile teknelere dondurma satan hemşehrisi Gökhan’ı ikna edip, Mark Zuckerberg’in tatil yaptığı tekneye yanaşıyorlar. Teknenin etrafında fuleli atraksiyonlarla dört dönerek korumaların nefret dolu bakışlarına aldırmadan Mark Zuckerberg’i beş dakika bile olsa görüşmeye ikna ediyor ve tekneye çıkıyorlar. Soner, hiç zaman kaybetmeden beynini kemiren soruyu soruyor. Yapmış oldukları eylemin trajikomik travmasını atlatayazan Mark, çabanın bu soru için olduğunu görünce şaşkınlığını gizlemiyor. Soru, Türkiye ve Türk halkı ile özel bir kesişimi olan Mark’ın bildiği yerden geliyor. Harvard’ta okuduğu yıllarda üniversitenin yakınlarında sürekli olarak gittiği, taco ile döneri birleştirmiş “Tacodon” adlı restaurantın sahibi Arap Tevfik’ten yıllarca dinlemişti Türk kültürünün dinamiklerini. Facebook’u kurup dünyaya açtıktan sonra da Türkiye’ye ve Türk kültürüne olan ilgisini devam ettirdi. Dolayısıyla sorunun gelişine dömivole vurararak Soner’in kafasındaki cerahati aldı:

Neden Feys?

“Feys’ten güzel bir hatun bulur muyuz?

“Feys’den evlenilecek adam gibi adam çıkar mı? ‘Gelin ata binmiş ya nasip’ demiş”

“İlgi çeken, paylaşılan farklı videolar bulabiliyorum, iyi araştırmacı ve takipçiyim.”       

“O kadar Pilates yapıyoruz. Hatlarımın hakkını veren fotoğrafları paylaşmak boynumun borcu.

 “Çocuklar yuvadan uçtular. Okudular, evlendiler. Torunların fotoğraflarını görmek, ne yaptıklarını takip etmek istiyorum.”

“Hayvan gibi geziyorum. Tüm dünyayı arşınladım. Nerede ne yenir? Nereye gidilir? Ne yapılır? Tips & Tricks insanıyım. İşte  Eiffel kulesi, Aşk çeşmesi, Time Square, London Eye önündeki fotoğraflarım.”

“Hususi olarak Feys profilim için fotoğraf çektirdim. Büyük ezerim.”

“Çok güzelim / yakışıklıyım. Bak farklı açılardan, farklı ortamlarda ben.”

“Benim çıktığım var /  evliyim. Çok yakışıklı. İşte birlikte fotoğraflarımız. Gittiğimiz mekanlar. Çılgın eğlencelerimiz. Aleme kapak olsun.”

“Feys oyunlarında  en iyi skorları ben alıyorum.

“Bugün ‘Origami ile bütçe yönetimi, atlarla liderlik, komodo ejderleri ile inovasyonda süreklilik’ eğitimlerine katıldım. Hayatım değişti.”

“Karpuz Holding’in CEO’su ile Tasa’da yemek yiyoruz.

“Kim hangi fotoğrafı yüklemiş? Mekan Neresi? Kıyafeti nasıl? Saçı nasıl? Makyajı nasıl? Fotoğrafta yanında kimler var?

“Haydi ‘Küçük Emrah filmi izlerken taso oynayan bir milyon kişi bulabilirim’ grubu kuruyoruz.”

“Tipe bak. Beraber olduğu herife bak. Fotoğrafa bak. Kılığa Kıyafete bak. Bunda like edilecek ne var? Yoruma bak. Gittiysen ne oldu? Bize ne? Ben hepsinden daha iyiyim.”

Sık Kullanılan Feys Özellikleri ve Nedenleri

Like: “Eyvallah hacı on numara olmuş!”, “Boş değilim sana karşı”, “Artis”, “Kocasının hediyesine kıl oldum ama yine de like edelim, malzeme vermeyelim”

Share: “Bizim Rıza var ya. Hocaya kafa atmış.”, “Kocasının dostu varmış”, “Duydun mu? Bi villa daha almışlar. Değirmenin suyu nereden geliyor belli değil”

Message: “Slm paylaşımlarınızı çok beğeniyorum”, “Aynı zevklere sahibiz”, “Firmamızı tanıtmak istiyoruz bize bir randevu verebilir misiniz?” “Bu şarkıyı her dinlediğimde icim cız ediyor, ruhum büzüşüyor. Aç artık şu telefonu”

Chat: “Online görünce bir merhaba demek istedim”, Uyanık mısın?”, “Orada mısın?”

Status Update: “Pazartesi Sendromu”,”Offf..”, “Çeşmeeeeee”, “Tatil Keyfi”, “Toplantı Modu = ON”

Comment: “İlle takdir edeceksin”, “İşlerinizi çok beğeniyoruz”, “Emeğine, yüreğine, ellerine, klavyene, dimağına sağlık”.

Bu kadar detaylı paylaşım beklemeyen Soner’in ağızını kapatması kırk iki saniye sürdü. Mark’ın paylaşmış olduğu söylemler, kafasında tekrar tekrar raks ediyordu. Hazmetmesi zaman alacaktı elbet, ancak en azından hazım yolunda farkındalık kapıları aralanmış, kapıyı tamamen açacak ipuçları ve yöntem tanımlanmıştı.

02.02.2014 tarihinde Radikal’de yayınlanmıştır.